Ana Sayfa Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya Haber Yorum Spor Yerel Haberler Teknoloji Kim Kimdir?
UEFA Uluslar Ligi Play-Off Kura Çekimi: A Milli Takım, Macaristan ile Eşleşti
UEFA Uluslar Ligi Play-Off Kura Çekimi: A Milli Takım, Macaristan ile Eşleşti
Enerjide Hedefimiz Tam Bağımsızlık
Enerjide Hedefimiz Tam Bağımsızlık
Siber Dolandırıcılık Operasyonunda 25 Gözaltı
Siber Dolandırıcılık Operasyonunda 25 Gözaltı
Bakan Ersoy, 2025 Turizm Bütçesini Tanıttı
Bakan Ersoy, 2025 Turizm Bütçesini Tanıttı
Ekim Ayında Kartlı Ödemeler Yüzde 78 Artarak 1,5 Trilyon Liraya Yükseldi
Ekim Ayında Kartlı Ödemeler Yüzde 78 Artarak 1,5 Trilyon Liraya Yükseldi
HABERLER>EĞİTİM-BİLİM
24 Mayıs 2017 Çarşamba - 11:10

ASBÜ’den Ulus'a yaşanmışlık müzeleri

Hürriyet Ankara’nın kent ile üniversiteyi bir araya getiren “Ankademi: Şehir ve üniversite” yazı dizisinin 12’nci durağı Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi. Ulus’ta tahsis edilen binalara müzeler planladıklarını söyleyen Rektör Mehmet Barca, “Yapmak istediğimiz cumhuriyetin kurulduğu bu mekanlarda

ASBÜ’den Ulus a yaşanmışlık müzeleri

Ankara’daki üniversitelerin sesi olan “Ankademi: Şehir ve üniversite” yazı dizisi, oturumlarına Başkent’te akademik yolculuklarına yeni başlayan üniversitelerle devam ediyor. Ankara, Hacettepe, Gazi, ODTÜ, Bilkent, AYBÜ, TEDÜ, TOBB ETÜ, Başkent ve Çankaya üniversitelerinin ardından 12’nci Ankademi oturumu Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde (ASBÜ) yapıldı. Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Deniz Gürel ve Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin, gazetemiz ekibiyle birlikte Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Barca ve bilim insanlarıyla kent-üniversite ilişkisini konuştu. 

 

Ulus’ta üniversiteye tahsis edilen binaların içerisinde 10 tane müze planladıklarını anlatan Rektör Mehmet Barca, “Bugüne kadar buraların müzeye dönüştürülmemiş olması büyük bir eksiklik” diyerek şunları söyledi:

 

SOSYAL BİLGİYE İHTİYAÇ VAR

Sosyal bilimler, tematik bir üniversite fikri nereden çıktı. Ülkemizde Osmanlı’dan bu yana görece sağlıkla, mühendislikle karşılaştırıldığında biraz daha az destek gördüğü görülebilir. Osmanlı’ya da baktığımız zaman tıpa sağlığa daha yüksek önem verdiklerini görüyoruz. Şüphesiz Osmanlı’da Mektebi Mülkiye’de önemli bir yer tutuyor. Bu daha sonra Ankara Üniversitesi bünyesinde 1940’larda tekrar ortaya çıkıyor. Kaynak açısından, önceliklendirme açısından bakıldığında daha çok sağlık ve mühendislik bölümlerinin öne çıktığı hem Osmanlı da hem genç cumhuriyette kolaylıkla gözlemlenebiliyor. Diğer taraftan bakıldığında sosyal bilimlerin sayesinde, çabalarıyla oluşabilecek önemli bir kesim de göz önüne alındığında, bu dengesiz durumun çok uygun bir politika olmadığı da tartışılabilir. Bir iki örnek de verilebilir. Ülkede yöneticilerin bir kısmı yüzde 70’e yakını sosyal bilimcilerden geliyor. İster politikacılardan, iş adamlarından, sivil toplum kuruluşlarından olsun yönetici tabakasının sosyal bilimlerden beslendiği herhangi bir ülkede buna yatırım yapmak muhakkak çok önemlidir. Tersinden bakarsak ikinci örnek olarak toplam üretilen bilimsel bilgi oranlandığında yüzde 30’un üzerinde sağlık bilimlerin, yüzde 25 civarında mühendislik bilimlerinin katkı sağladığını görüyoruz. Sosyal bilimlerde son 5 yıllık toplamda üretilen makaleye bakıldığında bilgi üretimindeki payı yüzde 7.5 civarında. Buna tersinden bakarsak yüz yüze olduğumuz sorunlar, tasarlamak istediğimiz gelecek, aktarmak istediğimiz kültürel değerler göz önüne alındığında sosyal bilgiye olan ihtiyaç açık ara diğerlerinden daha öndedir. Dolayısıyla bunu dengelemek istediğimiz zaman sosyal bilimlerde daha yüksek bilgi üretimini sağlayacak, bunu nitelikli insan yetiştirmeye yansıtacak, ikinci, üçüncü derecede önemli muamele görmeyen bir üniversiteye ihtiyaç açık şekilde ortaya çıkıyor.

TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ DÜNYADA ARTIYOR

Türkiye Cumhuriyeti bütün tarihinde uluslararası platformda büyük bir rol oynayamamıştır. Bazen daha önemli roller üstlenmiş, bazen düşük profilli bir rol oynamış. Son 15 yılda Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada artan bir önemi var. Türkiye giderek sadece bölgesinde değil dünya siyasetini yönlendiren aktörlerden biri haline gelmeye başladı. Dünya aktörü olarak hareket ederken arka planda muhakkak büyük bir bilgi lojistiğine ihtiyaç duyuyor. Ekonomik, uluslararası ilişkiler, kültürel bağlar, tarih gibi birçok bakımdan duyuyor. Bu anlamda sosyal bilimlerin belirgin bir katkı sunmasına ihtiyaç var. Bu ve benzeri değerlendirmelerin sonucunda sosyal bilimlerle ilgili butik bir üniversitenin kurulması gündeme gelmiştir. Ankara bir yönetim merkezi. Uluslararası politikaların şekillendiği bir merkez. Bilgi üretimine yoğun ihtiyacın olduğu bir merkez. Dünyanın başka yerlerinde de sosyal bilimlerin başkentlerde konumlandığını görebiliyoruz. Washington’da Paris’te sosyal bilimler üniversitelerini görebilirsiniz. İhtiyaç duyulan sosyal bilim bilgileri ve ihtiyaç duyulan yönetici tabakasının yetiştirilmesi bir devlet politikası olarak gündeme geldiğinde sosyal bilimlere de alan açılmış oluyor. Sosyal bilimler bir eğitim odaklı üniversite olarak şekillenmemiş, bir araştırma üniversitesi olarak varlık kazanmış, ya da kazanması istenmiş. Rakamsal olarak baktığımızda araştırma üniversitesi dediğimiz lisansüstü programlara dahil olan öğrenci sayısının lisans sayılarından fazla olduğu yada ona daha yakın olduğu üniversitelerden bahsediyoruz.

 

ARAŞTIRMA MERKEZLERİ BİLGİ KAYNAĞI OLACAK

Bir üniversiteyi araştırma merkezi yapan, araştırma merkezleri ile üretmiş olduğu spesifik derinliği olan uzmanlık bilgisidir. Dünyadaki araştırma üniversitelerinin ortak özelliği, üniversitenin yapısında araştırma merkezlerinin sayısal ve önem bakımından çok büyük bir rol oynamalarıdır. Türkiye’de de sosyal bilimlerde yüzeysel bilgi yerine derinlemesine bilgi üretilecekse o zaman bu bilgi üretimini asıl sağlayacak olan araştırma merkezleri olacaktır. Araştırma merkezleri, spesifik konularda derinlemesine bilgi üretimine yönelmiş birer akademik birim olarak görülebilir. Araştırma üniversitelerinin yapısında araştırma merkezleri odaktadır. Araştırma merkezlerinden çıkan bilgiler bir yandan enstitüleri master ve doktora olarak besler. Bir yandan fakülteleri lisans eğitim bakımından besler. Diğer yandan da eğer bilginin bir girişimcilik açısından bilginin ticarileştirilmesi söz konusu olacaksa araştırma merkezleri aynı zamanda ekonomik bir değere dönüştürecek sosyokentlerde teknokentlerde ekonomik değere dönüştürülmüş olur. Araştırma merkezleri birer akademik birim olarak görülebilir. Varsayalım ki biz bu hedefimizi gerçekleştirdik. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nin (ASBÜ) arkasında bilgi üretimini sağlayan 200 tane araştırma merkezi kurulmuş oldu. Araştırma merkezlerinin ürettiği bilgiler çeşitli formlarda bazen rapor, bazen strateji, bazen kitap, konuşma metni, bazen bir danışmanlık metni olarak siyasi çevrelere, sivil toplum kuruluşlarına, özel sektöre yansımış olacak. Ankara her şeyden önce yönetim merkezi. Bakanlıkların, genel müdürlüklerin büyük ölçüde bilgi ihtiyacı var. Stratejilerinizi, kararlarınızı, yasalarınızı, kanaatlere değil, duygulara değil sezgilere değil, bilgiye dayandıracaksanız bilgi üretimine yoğun bir ihtiyacınız var demektir. Ankara Sosyal Bilimler İngilizcesiyle adeta bir school government dediğimiz hükümeti besleyen, siyasi çevrelerin ihtiyaç duyduğu bilgiyi üreten, bunu yüzeysel değil derinlemesine üreten ve bunu çeşitli kanallarla sunumunu yapan bir görev üstlenmiş oluyor. Ankara’nın başkent ve hükümet merkezi oluşuyla Ankara Sosyal Bilimler’in konuşlanması örtüşen bir sonuçtur.

STK’LARA DESTEK BURADA KONUŞLANDIRIYOR

Ankara’nın baskın bir özelliği de devlet ve vakıf üniversitelerimiz Ankara’da konuşlanmış. Genç cumhuriyetin Ankara Üniversitesi, ODTÜ, Hacettepe, Gazi, Yıldırım Beyazıt gibi devlet üniversiteleri, Bilkent, Başkent, Atılım gibi vakıf üniversitelerinin bu ihtiyacı uzun süre önemli ölçüde karşıladıkları söylenebilir. Ancak Türkiye’nin geldiği aşamada ihtiyaç duyulan bilginin derinliği ve büyüklüğü göz önüne alındığında bunun kapsamlı üniversiteler bünyesinde yapmak risk taşıyor. Bunun daha spesifik olarak üretilmesi özgün ve orijinal olarak üretilmesi birincil önemde üretilmesi böyle bir üniversiteyi gerektirir. Ankara’nın baskın bir diğer özelliği de sivil toplum kuruluşlarının (STK) merkezi olması. 12 binin üzerinde STK’nın Ankara’da konumlandığı biliniyor. Kâr amacı gütmeyen bu sektörün büyük ölçüde bilgiye ihtiyaç duydukları söylenebilir. Türkiye’nin genel gidişatına eşit olarak STK’larında giderek uluslararasılaştığını görüyoruz. STK’ların daha önce kendi bölgelerinde, biraz daha zorladıklarında kendi ulusal alanlarının içinde faaliyet gösterdikleri görülürken artık STK’lar da bölgesinin, ülkesinin önüne geçerek uluslararası boyuta geçtiklerini görüyoruz. Çok köklü uluslararası kuruluşların da bunlardan çok fazla şey öğrendiğini duyduğumuzda giremedikleri yerlere Türkiye’nin sivil toplum kuruluşlarının sayesinde girdiklerini işittiğimizde, gördüğümüzde son derece mutlu oluyoruz. Böylesi büyük bir kitlenin de bilgi ihtiyacını daha çok sosyal bilimler olarak tanımlamak mümkün. Bu geniş çevreye de bilgi desteği sunmak ASBÜ’nün burada konuşlanmasını gerektiriyor. Özel sektör açısından da Ankara cazip bir merkez. Ekonomik büyüklük açısından İstanbul’dan sonra ikinci büyük ekonomik değer üreten bir şehrimiz. Ankara’daki özel sektör işletmelerinin de artık Ankara ve çevresini kuşatan 14 ile değil Türkiye çapında ve şimdilerde de çoğunun uluslararası işletmelere dönüşerek küresel piyasalarda faaliyet gösterdiğini görüyoruz. Bunların da ciddi bir bilgi ihtiyacının oluştuğunu ileri sürebiliriz. Ne siyasi çevrelerde, ne STK’larda, ne özel sektör içerisinde eğer bilgiye, akla dayalı bir strateji izlenmiyorsa muhtemelen bir sürdürülebilirlik sorunu var demektir. Afrika’yla ticari, sosyal, siyasi, kültürel anlamda kolay bir ilişki kurabiliriz. Ancak bunun sürdürülebilirliği, birbirimizi tanımamızda, birbirimizin aynasında birbirimizi nasıl gördüğümüze bağlı.

ASBÜ ANKARA’NIN BİR LABORATUVARIDIR

Şimdiye kadar batılıların penceresinden kendimizi ve paydaşlarımızı görmeye çalıştık. Hâlbuki batılıların bizi anladığı şekilde değil bizim kendimizi anladığımız şekilde, kendi paydaşlarımıza kendi penceremizden baktığımızda anladığımız şekilde anlamaya ihtiyacımız var. Örnek vermek gerekirse Afrika’daki bir ülkeyle ilişki kurmak istediğimizde bilgi topladığımızda bilgi kaynaklarının yüzde 90’ından fazlasının batı ülkelerindeki üniversitelerin araştırma kuruluşlarının tarafından üretildiğini görüyoruz. O bilgi bizim ihtiyacımız için üretilmemiş, bizim ihtiyacımıza cevap vermiyor. Bizim bu bilgiyi yeniden kendi ihtiyaçlarımıza göre üretmemiz lazım. Sosyal bilimler diğer bilim alanlarına göre sağlığa ve mühendisliğe göre evrensel bilgi kategorisine çok yakın değil. Biraz daha şartlara, bağlama bağlı bir bilgi. Bağlamı göz ardı ederek bilgi üretemeyiz. Batının kendisi için çok uygun bulduğu kuramlar modeller bizi açıklamada yetersiz kalabilir. Kendi kuramlarımızı, modellerimizi, sosyal olguları tahmin etmek için kullanmaya ihtiyacımız var. Bu da bizim stratejilerimizin, kararlarımızın, raporlarımızın, tercihlerimizin referansını oluşturmalı. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, bilgi sahibi olmadan strateji sahibi olmak, bilgi sahibi olmadan karar vermek, tehlikeli bir şey. Bilgiye yoğun bir ihtiyacımız var, bunların bilgiye dayanması lazım. Başarı ve başarının sürdürülebilirliği bilgiye bağlı. Bu araştırma üniversitesinin oluşumunun arkasında böylesi bir akıl, böylesi bir değerlendirme var. Ankara’ya hitap eden bir üniversiteyiz. Sınırları daraltmamak lazım İstanbul’u, İzmir’i Sivas’ı Urfa’yı göz ardı ettiğimiz anlamına gelmiyor. Bütün buraları temsil eden, kararların, stratejilerin alındığı, yönlendirildiği yer burası. Süreç içerisinde bilgi toplayıp işleyebileceğimiz, raporlayabileceğimiz mekan burası. ASBÜ Ankara’nın bir laboratuvarıdır. Sosyal bilimler diğer bilimler gibi izole laboratuvarlarda çalışmaz. Bizim laboratuvarımız toplumun kendisidir. Merkezi bir mekânda bulunmamız bilgi üretimimizi hızlandırır, destekler, bizim için bir avantaj oluşturur diyebiliriz. Bu üniversiteyi alıp başka bir yere taşısanız biraz daha dezavantajlı bir duruma gelir.

NE YAŞANMIŞSA ONU YANSITACAK MÜZELER

Ankara’yı diğer illerle karşılaştırdığınızda açık ara bilimsel yayın konusunda önde gider. Örneğin indeksli makale açısından Ankara Açık ara öndedir. İnovasyon bakımından açık ara öndedir. Ankara bilgi üretimi açısından diğer illere göre daha avantajlı durumdadır. Ankara bilgi ihtiyacının en yüksek olduğu talep edildiği merkezdir. Burada bir arzın yapılmasından normal bir şey olmaz. Ankara’yı diğer illerden farklı kılan özelliklerden birisi düzenli olması. Ulaşımının daha kolay olması, 5 milyon nüfusa göre yaşamının kolay olması, daha disiplinli ve kurumsal hayat sürmeye imkân sağlaması da burada konumlanmayı akılcı kılan bir nedendir. ASBÜ’nün geliştiği mekan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yönetildiği alan. Başbakanlık’ın olduğu, bakanlıkların olduğu, mahkemelerin olduğu, büyük şirket merkezlerinin olduğu tarihi Ulus. Oradaki tescilli binalar üniversitemize tahsis edildi, ya da edilmek üzere taahhütlerde bulunuldu. Oradaki Cumhuriyet’in kuruluşunda mekan olarak kullanılan yerler aynı zamanda şu anda üniversitenin mekanları. İstisnaları var bunun tabi. Birinci, ikinci meclis müze olarak kullanıldığı için üniversiteye tahsisleri yapılmamış iki yer. Genel yaklaşımımız şu oldu; Cumhuriyet’in kurulduğu, yönetildiği bu mekanlarda, bu anlayışı verecek bir müzeler girişiminde bulunmak. Mekânları sadece müze olarak düşünmüyoruz. Buralarda üniversite faaliyetlerini yönetecek ayrıca her bir mekanda ne yaşanmışsa hangi amaçla kurulmuşsa onu da sembolize edecek bir müze kurmak. Bu çerçevede 10 kadar müze projemiz var.

HAZİNE ODASI HALKA AÇILACAK

Eskiden Başbakanlık olarak kullanılan bina bizim rektörlük binamız olarak restore edildi. Binada iki tane müze düşünüyoruz. Bir tanesi Cumhuriyet’in kuruluşunda hazine odası olarak kullanılan halen de yasal statüsü hazine odası olarak devam eden yeri halka müze olarak açacağız. Müzemizi geliştirmek, teşrif etmek sorumluluğunu sağ olsun valiliğimiz yüklendi. Şu anda çalışmaları devam ediyor. Bazı şirketlerin farklı tasarımlarını şu anda değerlendiriyoruz, o tasarımlardan bir tanesini veya bir kaç tanesinin kompozisyonunu kabul ettiğimizde onu gerçekleştirmelerini isteyeceğiz. Kesin bir tarih vermemekle birlikte inşallah bu yıl içinde bunu halka açmayı düşünüyoruz. Uzun yıllar orası kapalı tutulmuş. Hazine Müsteşarlığı’mıza bağlı olarak kimsenin giremediği, tarihi, koca bir anahtarının olduğu bir yer. Yasa gereği ancak bir ekiple açılabilen içerisinde 1 milyon civarında belgenin n yer aldığı belgelerinde büyük ölçüde yıprandığı bir yer. Devraldıktan sonra belgeleri Arşivler Genel Müdürlüğü’ne verdik. Onlar içerisinde sergilenmeye uygun olanları, tahvilleri, bonoları, irat defterlerini, ulusal, uluslararası yazışmaları seçki oluşturduk onların tıpkıbasımlarını aldık. Onların tıpkı basımlarını sergiler olacağız. Hazine odasında olan 1930’lardan kalan bazı objeler var onları sergiliyor olacağız. Küçük objeler de var. Metal torbaları var, tartılar var. Çok sayıda dolap var. Odanın kendisi bütün olarak altın sarısına boyalı. Girdiğiniz zaman iki kattan oluşan bu hazine odası altın sarısıyla karşılaşabileceğiniz hazine görünümlü oda. Şu anda tespitlerimize göre bu dolaplar Alman teknolojisiyle yapılmış. Belgeler üzerinde de bir çalışma yapıyoruz. İnşallah oradan iyi bir katalog çıkaracağız. Sergileyeceğimiz belgelerin tanıtımından oluşan bir katalog çalışmamızda söz konusu. Hazine odası ve güvenliği için bir metre civarında boşluk olan alan var. O alanda da bahsettiğim belgelerin tıpkı basımlarını sergileyeceğiz.

MENDERES’İN ÇALIŞMA ODASINDAN MÜZE

En son o binada başbakanlık yapan Adnan Menderes. Onun anısına Demokrasi ve Adnan Menderes Müzesi kurmak istiyoruz. Elimizde o dönemden kalan çok malzeme yok. Adnan Menderes’in kullandığı ileri sürülen bir çalışma masası var. Biz de oradaki bir odayı Adnan Menderes’in çalışma odası şeklinde balmumuyla canlandırmak niyetindeyiz. Adnan Menderes ile ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivlerinde çok sayıda belge bulmuş durumdayız. Eşiyle yaptığı özel yazışmalar dahil olmak üzere şu ana kadar herhangi bir araştırmacının kullanmadığı çok sayıda sergilenmeye değer belge elimizde. Bunları, Adnan Menderes ile ilgili yazılan eserleri eğer ailesinden alabilirsek bir takım özel eşyalarını sergilemek istiyoruz.

İSTİKLAL MAHKEMELERİ CANLANDIRILACAK

Şu an rektörlük olarak kullandığımız bina iki tane müzeye konu olacak. O bina İstiklal Mahkemesi olarak kullanılmış. İstiklal Mahkemesi i salonu canlandırması yapacağız. İstiklal Mahkemeleri’ne ait TBMM’de çok sayıda belge bulduk. Tıpkı basımlarını sergileyeceğiz. İstiklal Mahkemesi olarak kullanılan bu binanın altı da zindan olarak kullanılmıştır. En meşhurlardan İskilipli Atıf Hoca orada zindana atılmıştır. Araştırmacıları da üniversitemize davet ettiğimizde hangi hücrede kaldığına ilişkin tespitte bulunduk, söz konusu hücreyi müze haline getireceğiz. İskilipli Atıf Hoca’nın ailesiyle ilişki kurduk. Hocaya ait ailesinde bulunan Özel eşyalarını sağ olsunlar bize devretmiş durumdalar. Aile gibi küçük bir çevrede ancak manevi değeri olan bu objeleri daha geniş bir kitlenin hizmetine sunmuş olacağız.

KAMU İŞLETMELERİNE ÖZEL SERGİ İMKANI

Sümerbank bize tahsis edildi. Sümerbank bizim en eski kamu işletmelerimizden bir tanesi. Kamu işletmelerimize ait bir müze kurma fikrini bize vermiş oluyor. Şu an 18 kamu işletmesi var. Bu işletmeler isterlerse kendilerine birer köşe yapabilecekler. Şu ana kadar biz Sümer Holding’den ve MKE’den çok miktarda sergileyebileceğimiz obje aldık. Eskiden o bina Sümer Holding’in aynı zamanda ürünlerini sergilediği yer. Zaten doğal bir sergi alanı, ayrı bir şey yapmaya gerek yok. Vitrinleri aynı amaçla düzenlenmiş. Örneğin TCDD’ye Eti Maden İşletmeleri’ne, diğer kamu işletmelerimizden kendilerine bir köşeyi müzeye dönüştürmelerini isteyeceğiz. Bu kamu işletmeleri kendilerine özgün bir müze oluşturmuş olacak.

HACI BAYRAM MÜZESİ BÜYÜK EKSİKLİK

Hacı Bayram Camii’ne giderken Ulus oteli var. Orası henüz bize tahsis edilmedi. Siyasi çevrelerimiz taahhütlerde bulunuyor. İnşallah orayı da aldığımızda Hacı Bayram Veli Müzesi yapmayı düşünüyoruz. Ulus’ta Hacı Bayram Veli camisi olmasına rağmen o civarda bir müzenin olmaması büyük eksiklik. Hacı Bayram, Ulus’un en önemli simgelerinden biridir. Manevi büyüğüdür ancak kendisine ait bir müzenin olmaması bizim kanaatimize göre büyük eksiklik. Hacı Bayram Veli hakkında özel obje bulmak çok zor. Hacı Bayram Veli için şöyle bir çalışma yaptık. Kendisi eser üretmemiştir ama kendisi hakkında çok sayıda eser yazılmıştır. Ciddi bir külliyat oluşmuş durumda. Dolayısıyla külliyat başta olmak üzere 16. yüzyıla ilişkin bir takım objeler bir takım canlandırmalar, Hacı Bayram Veli’nin bal mumundan canlandırılması gibi planlama içindeyiz.

 

ANKARA’NIN GÖRÜLMEYEN YANI VAR

Ankara Valiliği inşallah bize veriliyor olacak. Sayın valimiz sağ olsun içtenlikle bize verilmesi için bir çaba içerisinde. Valiliğimiz kendisi için geniş bir alan bulduğunda taşınmak niyetinde. Kızılay’da Başbakanlık, Sağlık Bakanlığı’nın boşaltacağı yerlere geçmesi söz konusu. Bu iki yer olmazsa Varlık Mahallesi’nde valiliğe ait bir kampüs oluşturma söz konusu. Beklentimiz inşallah valiliğin iki yılda yeni bir yere geçeceği. Bizim de niyetimiz 1880’li yıllardan bu yana Ankara’nın idari merkezi olan valiliği Ankara İdari Müzesi yapmak. Burada Atatürk’e ait bir odanın varlığı, bir kütüphanenin varlığı da orayı hızlı bir şekilde müzeye dönüştürmek için bir imkân sağlamış oluyor. Kale’de bize çok güzel bir konak tahsis edilmiş durumda o konağı da bir Ankara Evi Müzesi’ne dönüştürme niyetindeyiz. Ayrıca elimizde cumhuriyetin ilk yıllarından kalan orijinal piyasa değeri çok yüksek resim tabloları var, bunları ayrı müze sergi alanı olarak değerlendirebiliriz. Elimizde yine Ankara’nın eski fotoğraflarından oluşan zengin bir koleksiyon var. Bunu ayrı bir müze tasarlayabiliriz diye düşünüyoruz. Yapmak istediğimiz cumhuriyetin kurulduğu bu mekanlarda ne yaşanmışsa onları genç kuşaklara bir takım sembollerle aktarmak. Tarih bilincini canlı tutmak, orayı sosyal hayatın yaşandığı bir mekan olarak cazip kılmak. Araştırmacıların, genç nesil içinde bunları araştıracak olan meraklıların merakını kamçılamak. Ankara’nın iç ve dış turizm açısından çok zengin görülmeyen yanı var. Hâlbuki bunlar kendi başına bir zenginlik, bugüne kadar buraların müzeye dönüştürülmemiş olması büyük bir eksiklik. ASBÜ’nün bu mekânları bu tarihi yaşanmışlığı canlandırılması önemli bir katkı olarak değerlendirilebilir.

SPONSOR ARAYIŞIMIZ DA SÜRÜYOR

O binalarda ne yaşanmışsa onları canlandırmak gibi bir düşünceyle müze de demiyoruz aslında sergi alanları oluşturacağız. Sergi alanlarını birer sponsorla yapma gayretindeyiz. Üniversitenin kendi imkânlarıyla bunları yapması pek mümkün olmaz. Tarih seven, sanat seven, katkı sağlamak isteyen sponsor arayışımız devam etmekte sizin aracılığınızla bunun çağrısını da yapalım. Ankara’yı seven Ankara aşıkları Ankara İdari Müzesi’ni canlandırabilir. Adnan Menderes’in siyasal çizgisini önemseyen, adeta kendisini takipçi gören kişiler Demokrasi ve Adnan Menderes Müzesi’ni canlandırabilir. İskilipli Atıf Hoca’yı seven çok sayıda insan var, onlar bunu finanse edebilir. Bunun toplumsal duyarlılık açısından değerlendirilmesini, toplumsal sorumluluk açısından değerlendirilmesini, üniversite sınırlarının ötesinde bir toplum varlığı olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Baktığınız da yönetim de bununla ilgili olacak. Bunu yapabilirsek sürdürülebilirliğini de onlarla beraber yapacağız. Üniversitenin orada tek başına hareket etmesi doğru değil onların oluşumuyla kimler paydaş ise onların yönetiminde de birlikteliğimizi devam ettirmemiz çok daha uygun olur. İyi yönetişim açısından da güzel bir örnek oluşturacak. Üniversitemiz bünyesinde arkeoloji bölümümüz var onların da önemli katkıları olacak. Bilindiği üzere Ulus’un altında 7 tane medeniyetten bahsediliyor . 5-10 metre aşağıya indiğinizde farklı medeniyetlerin kalıntılarıyla karşılaşıyorsunuz. Valiliğinde baktığı hükümet meydanı olarak isimlendirilen meydanın altı zaten kendisi bir müze. Şu anda valiliğin çok sınırlı olarak bir kaç metrelik yaptığı, üzerine cam koyarak altındaki medeniyeti görselleştirdiği örneği daha da genişletmek mümkün. Onu yer altında 100-200 metre büyüttüğünüzde camların üzerinde yürüyen kişiler Osmanlı’yı Selçuklu’yu Roma’yı Hitit’i çeşitli aşamalarda görmeleri mümkün olabilir. Farklı bir müze konseptini de düşünmek doğru olabilir. Bu şu anda planlamaya konu ettiğimiz bir husus değil çünkü buralar izne bağlı olarak yapılabilecek yerler. En azından fikir olarak projelendirerek ilgili çevrelere sunmak aklımızdan geçen bir husus.

PAVYONLARIN YERİNE ARAŞTIRMA MERKEZLERİ

Bizim Ulus’ta yapmayı planladığımız projeler iki anlamda önemli. Bir buraya hayat vermek, iki buralardan bilgi üretmek. 100-200 tane araştırma merkezi kurmak gibi bir hedefimiz var. Bu araştırma merkezlerini nerede konumlandıracağız. Gönlümüzden geçen oradaki her bir Ankara evinde bir araştırma merkezimizi konumlandırmak. Hükümet avlusu bizim yönetim avlumuz ama Hacı Bayram’a doğru gittiğimizde birinci, ikinci meclisin arkasına doğru Kale’ye doğru gittiğimizde orada Ankara evleri dediğimiz Selçuklu mimarisine uygun yapılan şu an sivil toplum kuruluşlarının kümelendiği alanın yanında her birinin komşusu bir araştırma merkezi düşünün. Muhteşem bir şey. Buraya araştırma merkezlerini serpiştirdiğimizde oranın atmosferini de, sosyolojini de, ekonomisini de değiştirirsiniz. Bunu tamamlayacak butik oteller, otantik restoranlar, Türk kahvesi sunan nostaljik yerler. Üniversite Ulus’un dönüşümünde en önemli aktör olarak yer almış olacak. Gazinoların pavyonların yerini araştırma merkezleri almış olacak. Gazino, pavyonlara gelen kişilerin yerine bilim insanları, sanat insanları yer almış olacak. Bu anlamda da dünyanın başka yerlerinden gelen bilim ve sanat insanlarını butik otellerde yine Selçuklu mimarisi tarzında yapılmış üç katı geçmeyen butik otellerde, otantik restoranlarda, otantik kahvelerde bunları ağırladığınız zaman hakikaten ayrı bir eski şehir tasarımı söz konusu olacak. Merkezde de büyük bir kütüphane olacak. Sümer Holding’in giriş katı ve altı bizim merkez kütüphanemiz olarak tasarladığımız yer. Büyük bir alan. Tam köşede insanların kolay erişebileceği bir yerde kütüphaneyi 24 saat açtığımızı düşünün. Ankara’nın her tarafından kolay ulaşılabilecek. Gece 12’den sonra bedava çorbanın verildiği, çay servisinin yapıldığı bir yer. Araştırmacıların sadece gündüzü olmaz gecesi de olur. Orayı çalışma alanları olarak değerlendirecek araştırmacılara açıldığını düşünün. Onu destekleyen ihtiyaçları karşılayan küçük ölçekli bir kafe pastane gibi bir yer. Bilgisayar salonu, gazete, dergilerin okunabileceği bir salon eklediğimiz zaman kendisi bir yaşam merkezi, entellektüel aktivite merkezi haline geliyor olacak.

BEYİN GÖÇÜ ALAN BİR MEKAN TASARIMI

Ulus için daha büyük bir vizyonumuz var. Evet üniversite bu sosyolojiyi değiştirecek, orayı bir kültür ortamı haline getirecek, Hacı Bayram’ın irfanının yanında ilim öğretme yoluna gitmiş olacak. Bunlar son derece önemli değişiklikler. Şu vizyonla beraber düşündüğümüzde kavramı çok daha büyüyor. Ulus’u bir ada olarak düşündüğümüzde bu adanın yasal statüsünü değiştirdiğimizde, uluslararası alanda çalışan bilim insanları, siyasetçiler, sanatçılar, dini önderlerin bir merkezi haline gelebilir. Bir beyin göçü alabilecek mekân olarak tasarladığımızda karşı tepeleri yeşillendirip yaşayabilecekleri bir alan olarak düşündüğümüzde bu adayla karşı tepeler arasında bir teleferik kurulduğunda, Bentderesi açığa çıkarılıp derenin sağlı sollu yeşillendirilip gondol gezisine uygun hale getirildiğinde, Dışkapı’nın ortaya çıkarılıp tarihi sütunların canlandırılmasında, trafik Sıhhiye’den Dışkapı’ya alttan tünelle verildiğinde ve Bentderesi’nden Atatürk Kültür Merekezi’ne yine alttan verildiğinde, trafiğe kapalı bu alanda muhteşem bir hayat tasarlamak mümkün. O zaman dünyanın farklı ülkelerinde kendi ülkelerinde çeşitli nedenlerle yaşamak istemeyen Türkiye’de yaşamayı tercih eden bilim, sanat insanlarını, siyasetçileri, siyasi önderlerin, dini önderlerin bir merkezi haline gelebilir. Bugün eğer sosyal anlamda Londra’nın Paris’in bir önemi varsa şüphesiz bu bilim insanlarının, sanatçıların, siyasetçilerin dini önderleri kendilerine çekmeleri, beyin göçü alan merkezler haline gelmeleri ile ilgilidir. Ankara’nın böyle bir beyin göçü alabilecek bir merkez haline dönüşmemesi için hiçbir neden yok.

ULUS ÖLÜ MÜZELER ADASINA DÖNÜŞMEYECEK

Büyükşehir Belediyemiz zaten bahsettiğimiz trafiğe kapatma alttan tünellerle verme Bentderesi’ni ortaya çıkarma fikrini projelendirmiş durumda. Orada büyük müzeler kurmak için bazı projeler geliştirmiş durumda. Üniversite de şunu sağlıyor olacak; Ulus ölü müzeler adasına dönüşmeyecek yaşayan bir alan haline dönüşecek. Üniversitenin 10 -15 bin nüfusu oraya geldiğinde daha çok master doktora öğrencileri ağırlıklı olarak gidip geldiğinde oranın sosyolojisini bir düşünün. Buna yurtdışından bilim insanlarının, sanatçıların, siyasetçilerin, dini önderlerinin bir merkezi olduğunu eklediğimizde 24 saat açık büyük kütüphanesiyle, butik otelleriyle, kafeleriyle, restoranlarıyla, apayrı bir hayatın mekânı haline dönüşebilir. Ankara bunu hak eden bir şehir. Ankara’nın geleceğinde bunun olması lazım. Ankara’nın geleceğini tasarlarken böylesi bir vizyon referans alınarak yapılması lazım. Aksini düşünün orada büyük müzeler var, sivil toplum kuruluşları var. Sivil toplum kuruluşları ayda bir toplanır en sık haftada bir toplanıyorlar 2 saatlik. Müzeler ve sivil toplum kuruluşlarıyla Ulus’ta hayat ölür. Bir canlılık kalmaz. Cazibe merkezi olarak sadece Hacı Bayram Camisi kalır, 5 vakit cemaatini çağırır. Oraya 10 -15 bin nüfuslu bir üniversiteyi koyduğunuz zaman üniversitenin bütün adaya araştırma merkezlerinin yaygınlaştığını, yukarıdan kaleden Hacı Bayram’a, birinci, ikinci meclisin arkasından Atatürk Kültür Merkezi’ne kadar bu hat üzerinde dil, tarih, kültür, ekonomi ile ilgili çeşitli araştırma merkezlerimizi konumlandırdığımızı, bu merkezlerin o STK’ların en yakın komşuları olduğunu, Ankara evleri Selçuklu mimarisine uygun iki katlı binalarda çok nostaljik birer araştırma merkezi olduğunu düşünün. Ulusal ve uluslararası çevrelerin de bilgi üretmek için akın ettiği bir yer olarak düşünün apayrı bir dünyadan bahsediyoruz. Zaten ASBÜ’nün üstlenmek istediği sosyal sorumluluk sosyal misyon böyle ifade edilebilir. Ankara’nın merkezinde böyle bir sosyal faaliyet yeniden tanımlanabilirse muhtemelen 20 yıl sonraki Ankara bugünden çok farklı olmuş olacak.

 
Ankara Metrosu için üretim yeniden başladı
 
İşçi ve işveren için e-öğretim imzası
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
‘Domatesin süpermarketten çıktığını düşünen çocuklar var’
Büyükşehir Belediyesi, çocuklara sebzeyi sevdirmek amacıyla ‘Küçük Çiftçiler ...
Bu kurala uymayan sınava giremeyecek
Türkiye genelinde binlerce memur adayı yarın yapılacak olan Kamu Personeli ...
Savaşın çocukları Ankara’da büyüyor
Terör örgütü IŞİD’in, küçük yaşta vatanlarından ettiği Türkmen çocuklar, ...
 
Üniversite, şehri bulunduğu yere doğru çekiyor
Eskişehir Yolu’nun 29. kilometresinde bulunan Çankaya Üniversitesi için, ...
Burslu öğrenciler yararına müzayede
Bileknt Center’da süren Bilkent Sanat Festivali kapsamında yürütülen ‘Blue ...
Sığınmacı çocuklara Türkçe dersi
Büyükşehir Belediyesi, ülkelerindeki iç savaş nedeniyle, aileleriyle birlikte ...
 
Bahar panayırı coşkusu
Geleneksel olarak her yıl düzenlenen Büyük Kolej Bahar Panayırı eğlenceli ...
Üniversite, şehri bulunduğu yere doğru çekiyor
Eskişehir Yolu’nun 29. kilometresinde bulunan Çankaya Üniversitesi için, ...
TED anneleri buluşturdu
Türk Eğitim Derneği (TED) Anneler Günü’nü, burslu çocuklar yararına gerçekleştirilen ...
 
YAZARLAR
Oylum Demiray
Oylum Demiray
Terörle mücadelede ‘Sri Lanka modeli’
Yavuz Münir Saatçi
Yavuz Münir Saatçi
Narman örneği ve siyasetin dibe vurma sebebi
Dağıstan Türkmen
Dağıstan Türkmen
Atatürk düşmanlığının altında yatan ne?
Dilek Yılmaz
Dilek Yılmaz
Atatürk gerçek bir Müslüman
İzzet Sevimli
İzzet Sevimli
Bu ülkeyi partiler düzeltemez...
Erkan Zorlu
Erkan Zorlu
Sorunun adı çok net: Ekonomi
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ANKET
Türkiye'nin aktif dış politikasını nasıl buluyorsunuz?

Doğru Buluyorum
Yanlış Buluyorum
Fikrim Yok

Sonuçları göster Anket arşivi
ARŞİV
Ana Sayfa Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya Haber Yorum Spor
KünyeKünye FacebookFacebook TwitterTwitter Günün HaberleriGünün Haberleri