Ana Sayfa Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya Haber Yorum Spor Yerel Haberler Teknoloji Kim Kimdir?
UEFA Uluslar Ligi Play-Off Kura Çekimi: A Milli Takım, Macaristan ile Eşleşti
UEFA Uluslar Ligi Play-Off Kura Çekimi: A Milli Takım, Macaristan ile Eşleşti
Enerjide Hedefimiz Tam Bağımsızlık
Enerjide Hedefimiz Tam Bağımsızlık
Siber Dolandırıcılık Operasyonunda 25 Gözaltı
Siber Dolandırıcılık Operasyonunda 25 Gözaltı
Bakan Ersoy, 2025 Turizm Bütçesini Tanıttı
Bakan Ersoy, 2025 Turizm Bütçesini Tanıttı
Ekim Ayında Kartlı Ödemeler Yüzde 78 Artarak 1,5 Trilyon Liraya Yükseldi
Ekim Ayında Kartlı Ödemeler Yüzde 78 Artarak 1,5 Trilyon Liraya Yükseldi
HABERLER>ARAŞTIRMA-İNCELEME
30 Ekim 2017 Pazartesi - 12:50

Küllerinden doğan Anka kuşu: Ankara

“Ankara; vadilerini, bağlarını, derelerini ve çaylarını ve tarihsel çevresinin büyük bir kısmını Cumhuriyet başkenti olduğundan bu yana geçen 90 yıl içinde kaybetmiştir.”

Küllerinden doğan Anka kuşu: Ankara

Prof. Dr. Mehmet Tunçer’in çağdaş, planlı ve yaşanabilir bir başkent oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla; 25 yıllık şehir ve bölge planlama mesleği, üniversitelerde eğitim ve öğretim deneyimleri ışığında ve bir kentli olarak kaleme aldığı “Çevresini Arayan Ankara” kitabı, kentliye yönelik eğitici ve öğretici olacağı düşüncesiyle Alter Yayıncılık tarafından (2015) okurla buluşturuldu. Yazarın 2002-2008 arasında güncel şehircilik, kentleşme, doğal ve tarihsel çevre sorunlarına eğildiği yazılarından oluşan kitabı, bugünün Ankara’sına da ışık tutuyor. Çankaya Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde ziyaret ettiğim hocamızla, Ankara’nın kaybettiklerini ve hâlâ gündeminde olan sorunlarını konuştuk...

-“Çevresini Arayan Ankara,” 2002-2008 arasında kaleme alınmış yazılarınızdan hazırlanmış. 2017’deyiz ve aynı sorunlar hâlâ Ankara’nın gündeminde; Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ), Saraçoğlu Mahallesi ve Havagazı Fabrikasının bugünkü durumu nedir?
Tehdit altında olan üç yeri söylediniz. Havagazı Fabrikası, endüstri mirası olarak korunması gerekirken maalesef yıkıldı. Gazi Üniversitesinin Mimarlık Fakültesine çok yakın olduğu için hocalarımız orayı istemişler ve projeler geliştirmişlerdi. Ama belediyemiz bu tür yerleri yıkıp yerini arsa olarak değerlendirme düşüncesi ve yaklaşımında. Bu da birçok kültür varlığının, korunması gerekli değerin yok olmasına neden oluyor Saraçoğlu Mahallesi, Cumhuriyet’in ilk toplu konut uygulamalarından birisi. Paul Bonatz’ın güzel mimarisi ile eski Ankara evleri ve sokak dokusunda oluşturulmuş. Hem anı hem de tarihsel mimari değerinin olması nedeniyle kültürel miras olarak korunması gerekirken, boşaltılarak, tahrip ediliyor. Şu anda yapılar kendi kendine eriyor. Bu çok yanlış bir uygulamadır. AOÇ, kuruluş ve vasiyet amacının tamamen dışında, son 60-70 yıldır ucundan, köşesinden yenen bir yerdir. Atatürk’ün bize miras olarak bıraktığı toprağın yüzde 33’ü kalmıştır. Ayrıca İller Bankası, su süzgeci, Çubuk Barajı, Marmara Köşkü de yıkılanlar arasındadır. Bizler; bilim çevresi, mimarlık ve planlama camiası olarak endişe ediyoruz, tepkiyle karşılıyoruz. 
-Ankara’nın 90 yıl içinde kaybettiklerinden (dereleri, bağları, vadileri, bahçeli evleri, Taş Han, Kızılay’a adını veren yapı, Bulvar, Milka, Piknik, Yeni Sahne...) söz edilmiş; planlı bir başkent olma idealinden ilk ne zaman vaz geçildi?
1938’de Atatürk’ün vefatından sonra Hermann Jansen ile olan anlaşma son bulmuş ve bence 1940’lardan itibaren vazgeçilmiştir. Ankara çok göç alan bir şehir. Kamu politikaları da, bu göçü kaldıracak düzeyde konut arzını sağlamayan ve gecekondulara izin veren, hatta her seçimde affeden bir politika izlemiştir. Gecekondular Ankara’nın çevresini sarmış, yüzde 70’ini kaplamıştır. Bütün büyük şehirlerde yaşanan bir konudur bu. Ankara’nın kuzeyi ve kuzeydoğusu, Etlik, Keçiören ve bağlık kesimler 1930’lardan itibaren yağmalanmış. Bunun altından kamu kalkamamış; ne engelleyebiliyor ne de buna bir çözüm bulabiliyor. Birtakım toplu konut politikaları geliştirilmiş, Emlak Bankası kurularak kredi verilmiş ama bunlar çok yüzeyseldir; genel sorunun içinde çok küçük kalan çözümler üretilmiştir. Plan her zaman geriden gelmiş, hiç öne geçememiştir.

GECELEYİN ODTÜ’YE DOZERLERLE DALINDI

Üniversitelerinde mimarlık, planlama, peyzaj, kentsel tasarım ve kamu yönetimi bölümlerinin bulunduğu bir başkentte; akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve kentli ile diyalog kurmadan, masa başında/ kâğıt üstünde alınan kararların kent yaşamına yansıması nasıl olur? 
Kent yönetimi ve yöneticisi demokratik bir kültüre, kişiliğe ve partiye sahipse öyle davranır. Olmadığı zaman, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları temsilcileriyle sürekli kavga eden, didişen, mahkemelik olan bir yerel yönetim görürsünüz. Bir kentin yönetiminde söz sahibi olabilirsiniz ama bu demek değil ki insanları dışlayın, zorla, cebren ve hile ile bunu uygulayın. Böyle bir şey olamaz. Geceleyin ODTÜ’ye dozerlerle dalınıyor, yollar açılıyor. Oradaki orman ve ağaçlandırılmış alanlar kimsenin özel mülkü değildir. Yapılan eylem, Orman ve Çevre Kanunu’na aykırıdır. Dava konusu olan Havagazı fabrikası, AOÇ, Saraçoğlu, hepsi hukuksuzdur. Kentsel tasarım ve planlamada ortak karar alma mekanizmalarının kurulması, disiplinler arası çalışmaların yapılması gerekir. Şuralar ve sempozyumlar yapılarak, projelerin önceden gizli kapaklı değil, halka açıklanarak ve herkesin bileceği şekilde ortaya konması, şeffaf olması gerekir. Son 15-20 yıldır bir diyalogsuzluk var. Sadece bu konuda değil, birçok konuda... 
-Kentimizde yeşilin egemenliğini yitirişine tanık oldukça, geçmişe dönüp eski Ankara fotoğraflarına bakıyor ve ekolojik kent merkezi denilebilecek yaklaşımların uygulanabildiğini görüyoruz. Türkiye kentleri özellikle de Ankara, meydan açısından kentliye nasıl alanlar sunuyor? Batılı anlamda bir kent meydanı arayışımız ne zaman sonlanır?
Umudumuz her zaman var... Kent merkezi deyince, Ulus ve Kızılay’ı ele almamız lazım. Ulus, Kızılay ve Tunalı Hilmi’ye doğru gelişen, Maltepe ve Cebeci’ye doğru saçaklanan, caddeler boyunca ilerleyen bir kent merkezimiz var. Kent merkezi başından itibaren çok yanlış konumlandırılmış. Kızılay zaten meydan değil, bir kavşaktır. Güvenpark’ın yarısı dolmuş durağı yapılmış... Dolmuşlar niye kent merkezine geliyor? Kent merkezi, toplu taşımacılıkla ulaşılması gereken bir yerdir. Ekolojik kent merkezi için Kızılay’ın daha yaya ağırlıklı bir yer olabileceğini düşünüyorum. Ulus da tehdit altında. Gelişmeler var ama çok yavaş tabii. Dolmuşlar Bentderesi’ne taşınınca Hacıbayram rahatladı, iyi kötü meydanlaştı, yaya ağırlıklı oldu. Çok fazla meydanımız olduğu söylenemez. İtfaiye Meydanını niye camii yaptık? Şimdi korkarım ki Sıhhiye Meydanı da gidecek. Bir meydansızlaşma süreci yaşıyoruz. Tandoğan Meydanı’nın adı değişti. Emin olun 20 sene sonra yine herkes Tandoğan demeye devam edecektir. İtfaiye Meydanı da öyle... İsimlerle bu kadar uğraşmak doğru bir şey değildir.

YOĞUNLUĞU KATLARSANIZ YOL DA, ALTYAPI DA YETMEZ

-Kentin batı koridorundaki gelişimine (üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşlarına) eklenen, özellikle Eskişehir Yolu aksı boyunca denetimsiz büyüyen, birbirine tepeden bakan, manzarasını, güneşini kapatan beton bloklar ve dev AVM’lerin semtleri yoğunlaştırdığını görüyoruz. Dayatılan bu yeni yaşama biçimiyle nasıl başa çıkmalı? Çağdaşlaşalım derken neyi göz ardı ediyoruz?
Biz başa çıkamayacağız. Vatandaş ne yapsın? Sivil toplum örgütlerinin daha güçlü olması, davaların açılması gerekir. Çünkü bunlar plana ve imar kanununa aykırıdır. Bahçeli evler planlarken, oradaki yoğunluğu beşe katladığınızda yollar da, altyapı da yetmez. Sürekli kazılıp sürekli değişen bir semt haline gelir. Uydu kent ya da yatakhane kent dediğimiz yerler alçak katlı, mütevazı ve yoğunluğu düşük yerlerdir. Bu, “garden city” yani bahçe kent modelinin günümüze uyarlanmış halidir. İlk örnekleri 1890’larda Londra’da kurulmuştur. Bizim de Ankara’nın çeperlerinde, mevcut merkezi yoğunluğu dışarıya yönlendirecek planlamalara ihtiyacımız var. Ama bir yer prestijli konut bölgesi olduğu zaman, herkes oraya gitmek istiyor. Bunun kentin çevresinde, farklı yerlerinde yapılması gerek. Şu anda kuzey girişindeki gecekondu bölgeleri yenilendi. Kuzey Ankara projesi, o çevrenin prestijini artıran bir yatırım olmuştur. Havaalanına yakın, bir de metro olsa, belki Ankara’nın batı koridoru gibi kuzey koridoru da gelişecek, gelir düzeyi artacak. Her yerin prestijli olması, rantının yüksek olması mümkün değil. Kentin, bazı bölgelerinin arsa değeri yüksek ve üst gelir gruplarının yerleştiği mekânlar ve mahallelerdir. Bütün dünyada böyledir. En önemli şey ulaşımdır. Ulaşım çözülmediği sürece, özel taşımacılığa dayalı bir sistemle sürdürülemez.

TARİHİ YIKARSANIZ GERİ GETİREMEZSİNİZ

-Ankara’nın iki simgesinden söz ediyorsunuz. Kale, kentin geçmişini ve tarihini; Çankaya, Cumhuriyet Türkiye’sini sembolize ediyor. Eski Ankara’nın büyük bir bölümü yok edilmiş, bakımsızlık ve ihmalden çöküntü alanı olmuşken; bu yoksullaşma ve yer yitimi duygusunun, kentsel belleğe etkileri nelerdir?
Yenişehir planlanmaya ve gelişmeye başladığı zaman Ulus, kendi haline terk ediliyor ve genellikle Bulvarın üzeri gelişiyor. Bulvarın arka kısımları çöküntü bölgesine dönüşüyor. Son 15 yıldır bence yapılmış iyi uygulamalarından birisi Hamamönü ve Hacıbayram çevresindeki restorasyonlar ve orayı iyileştirici, soylulaştırıcı çalışmalardır. Hiç bir yeri bir konserve müze mekânı gibi donduramazsınız. Bu tarihsel gelişim süreci, çok doğal ve kaçınılmazdır. İnsanlar zamanla yeni hafıza mekânları ve anı noktaları oluşturacaklardır. Yapabileceğimiz şey şudur; korunan alanların mimari ve doku özelliklerini olabildiğince geleceğe aktarmaktır. Çünkü o mimari özellikler her bir yapı için sanat değeri taşır ve o dönemin sosyo- ekonomik ve kültürel beğenilerini yansıtır. Yeni ve eski arasındaki ilişkide, ne tamamen yıkarak yenisini yapmak ne de eskisini tamamen dondurmak doğru değildir. Birbirinin sürekliliği olmalı; yeni bir mimari, eskinin yanına geldiği zaman çok uyumsuz olmamalı diye düşünüyorum. 
-Dün de çevresini arıyordu Ankara, bugün de arıyor; ne dersiniz, kaybettiğini bir gün bulabilecek mi? Çağdaş, planlı, doğal-tarihsel-kültürel çevresini korumuş, geliştirilebilir, sürdürülebilir, kentlilik bilinci yüksek bir başkente ulaşmak mümkün mü?
Tabii ki mümkündür. Doğal çevre konusunda daha iyimserim. Çevresini yeşil açısından buluruz, daha da yeşil çevre oluşturabiliriz. Derelerin üstünü açabilir, temizleyebilirsiniz, arıtmalar yaparsınız. Ama toprak yok olduğu zaman yeniden elde edemezsiniz. Tarihi yıktığınız zaman bir daha geri getiremeyiz. Bir arkeolojik eseri tahrip ettiğinizde, o tarihi yeniden yaşatamazsınız. Ancak taklidini yaparsınız.

 
Zorba’ya özel temsil
 
Osmanlı dipte kaldı
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Projeler pazara çıkıyor
Ankara Kalkınma Ajansı tarafından yürütülen TechAnkara Proje Pazarı, Türksat’ın ...
Türkiye’nin yüzünü Ankaralı firma tanıyor
Ankara’da 2016 yılında 3 bilgisayar mühendisi tarafından Gazi Üniversitesi ...
‘12 Yıldız’a ikinci kez talip
Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından geçen ...
 
Yaya geçidinin sonu refüje çıkıyor
Batıkent Bulvarı’nda yapılan çalışma sonrasında bazı yaya geçitlerinin ...
Bu bitkiyi koparmanın cezası 38 bin 751 lira
Likya kum zambaklarını koparan ya da yayılış alanlarına zarar veren kişi ...
Genç girişimcilerden kendini onaran zırh
Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisi Enis Yaşar ve Türk Hava ...
 
Çocuk işçiye karşı UNESCO protokolü
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi ...
Sahte çantayı kokusundan tanıyın
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, satın alınan ürünlerin gerçek mi sahte mi ...
Otomobil rekoru Ankara’da
Türkiye’de otomobil sayısı 12 milyona yaklaşırken ortalama her 6,8 kişiye ...
 
YAZARLAR
Oylum Demiray
Oylum Demiray
Terörle mücadelede ‘Sri Lanka modeli’
Yavuz Münir Saatçi
Yavuz Münir Saatçi
Narman örneği ve siyasetin dibe vurma sebebi
Dağıstan Türkmen
Dağıstan Türkmen
Atatürk düşmanlığının altında yatan ne?
Dilek Yılmaz
Dilek Yılmaz
Atatürk gerçek bir Müslüman
İzzet Sevimli
İzzet Sevimli
Bu ülkeyi partiler düzeltemez...
Erkan Zorlu
Erkan Zorlu
Sorunun adı çok net: Ekonomi
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ANKET
Türkiye'nin aktif dış politikasını nasıl buluyorsunuz?

Doğru Buluyorum
Yanlış Buluyorum
Fikrim Yok

Sonuçları göster Anket arşivi
ARŞİV
Ana Sayfa Gündem Siyaset Ekonomi Asayiş Eğitim-Bilim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Dünya Haber Yorum Spor
KünyeKünye FacebookFacebook TwitterTwitter Günün HaberleriGünün Haberleri