- Piyano ile ilk tanışmanız nasıl oldu?
Üç yaşındaydım ve bir arkadaşımın elinde melodika gördüm. Tabi ben anneme tarif ederken düğmeli ve tuşlu bir alet diye anlatmışım. Annem de gitmiş tam anlamadığı için bana oyuncak ama tonu doğru olan bir piyano almış. Ben o zaman Muammer Sun’un şarkısı ‘Baltacılar’ gibi okulda öğrendiğim şarkıları, piyanoda kendim çalmaya başlamışım, tek parmak. O oyuncak piyanoda çok çaldım ben. İlkokul çağına geldiğimde ilgimi gördüler ve ‘Sana bir ders aldıralım’ dedi ailem. Ama o zaman piyano bulmak çok zor ve çok pahalı. Daha sonra ailem bir şekilde Fransız bir piyano aldı. Bu dönemde düzenli piyano dersleri almaya başlamış oldum.
- Akademik eğitiminizin ve akademik kariyerinizin müziğinize katkısı veya etkisi oldu mu?
Akademik titrler sanatta olması gereken şeyler değil. Belki tıpta, bilimde bu önemli olabilir fakat biz sanatçılar daha çok icraatlarımız ve yaptığımız işlerle anılıyoruz. Ben sanatçılığımın yanı sıra, akademik alanda öğrenci yetiştirmeyi de seviyordum. Kazanılacak şey sadece alkıştan ibaret olmasın ve bu genç nesillere de geçsin istedim. Bilkent Üniversitesi’nde doktora eğitimi aldığım dönemde piyano dersleri de vermeye başlamıştım. 20 sene oldu eğitim alanına gireli. Akademisyenliğin avantajı olduğu gibi dezavantajı da var. Çünkü konser piyanistleri düzenli bir şekilde sadece yapması gereken programa yoğunlaşır. Ben bunu yapmaya kalktığım zaman, tam çalışmamın ortasında üniversiteye gitmem gerekiyor. Bu benim için gerçekten zor oluyor. Dolayısıyla bu bir yerde denge içinde yürüyor.
İLHAM VEREBİLMEK ÖNEMLİ- Genç yeteneklerin yetişmesinde pay sahibi olmak ve onlara yol göstermek nasıl bir duygu?
Müzisyen olarak ilham verebilmek önemli. Yani çalan bir hoca örneği, onlar için önemli. Sahne performansı sırasındaki tecrübeyi de onlara aktarabiliyorum. Ben bir konsere gittiğim zaman derslerim aslında durmuyor. Zannediliyor ki, ben dersleri bıraktım 10 gün yokum. Öyle bir dönüş yapıyorum ki; çoktan ilham gelmiş, o arada düşünmüşüm kendi çalışmalarımdan esinlendiğim bazı önemli tecrübeler edinmişim.
- Bir sanatçı olarak sanatınızı ve kendinizi kabul ettirinceye kadar yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz?
‘Şov devam etmeli’ diye bir deyim var artık. Bir konser öncesinde kaza geçirdim, ayağım kırık, galiba ‘Yurt Renkleri’ adlı eserin prömiyeri vardı. Konsere İzmir’e gidecektim üç haftada iyileşir dedikleri sağ ayağım iyileşmedi. Piyanoda sağ pedal çok önemlidir, sol pedalı da renk için kullanırız ama asıl önemli olan sağ pedaldır. Bu nedenle kendime sol ayakla sağ pedala basmayı öğrettim ki, konsere çıkabileyim. Sahneye koltuk değnekleriyle de olsa çıktım.
Yurtdışında konser vermek nasıl bir tecrübe? Neler hissediyorsunuz?
Yurtdışında konser verdiğimiz zaman Türkiye’nin temsili söz konusu olduğu için, bize nasıl bakıldığı ve onu nasıl taşıyacağımız konuları da ekleniyor. Yabancı dinleyiciler Türkiye’yi ya hiç tanımıyor ya da az tanıyor. Çok şaşıran dinleyiciler oluyor. Türkiye ile ilgili bilgi ve vizyonları çok zayıf olabiliyor.
BATILI AKORLARLA ANADOLU TÜRKÜLERİ- Türkiye olarak bu alanda kendimizi yeterince tanıtabiliyor muyuz? Sanatımızı, sanatçımızı yurtdışında tanıtmak ve kabul ettirmek için ne yapmalıyız?
Bu alandaki açıktan dolayı, zamanında benim üzerime düşen görev olarak Türk Beşleri’mizin eserlerinin ve tek sesli olan, bağlama ile çalınan şarkı ve ses için yazılmış türkülerimiz olan Doğu Anadolu türkülerinin cd kayıtlarını yaptım. Çetin Işıközlü, piyano için Batılı akorlarla yazdı. Mesela bunun ilk seslendirmesini Kanada’da yaptım. İlginç bir geri dönüş oldu. Dinleyiciye ulaşabilmek için çeşitliliği çok artırdım. Programlarda ise klasik Batı dinleyicisinin bildiği müziğin yanı sıra Türk bestecilerini de ekliyorum ve çok ilginç de oluyor. Bu noktada program seçimi çok önemli. Ben konser programını yazarken çok düşünüyorum. Hangi sırayla çalarsam dinleyiciyi sıkmam ve yakalayabilirim diye düşünüyorum. Sanatçılarımız da son yıllarda ellerinden geleni yapıyorlar. Klasik Türk bestecilerinin eserleri yurt dışında seslendiriliyor. Bundan iki sene önce İtalya’daki bir organizasyon, düzenlediği bir festival için bir talepte bulundu. Repertuarda bağlama ile çalınan türküler ve Chopin de olsun istediler.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Necmi Karı isimli sanatçı bir arkadaşımız geldi benimle. Çok güzel bir konser verdik ve Necmi bey Haydar’ı ve bazı diğer eserleri sazla çaldı. Bence bizim tanıtımımız açısından da hiç fena bir iş olmadı.
Bu işte sadece yetenek ve disiplin yetiyor mu?
Bu iş sadece yetenekle olmuyor. Aynı zamanda akıl işi. Çok düşünmeyi, disiplini ve fedakarlığı gerektiriyor. Biz çok yetenekli çocuklarımızı forma girip disipline edemediğimiz için kaybettik. Bir sanatçı olarak hele ki, konseriniz varsa hafta sonunuz olmuyor. Evliyseniz eşiniz, aileniz de bundan etkileniyor. Çok zor şartların olduğunu ve fedakarlık yapmanız gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Öğrencilerime bunu hep anlatıyorum ve yapmadıkları zaman bu beni çıldırtıyor. Kısaca iş disiplini ve fedakarlık olmazsa olmaz bu işte. Tek başına yetenek hiçbir şey ifade etmiyor.Bu işte sadece yetenek ve disiplin yetiyor mu?
Bu iş sadece yetenekle olmuyor. Aynı zamanda akıl işi. Çok düşünmeyi, disiplini ve fedakarlığı gerektiriyor. Biz çok yetenekli çocuklarımızı forma girip disipline edemediğimiz için kaybettik. Bir sanatçı olarak hele ki, konseriniz varsa hafta sonunuz olmuyor. Evliyseniz eşiniz, aileniz de bundan etkileniyor. Çok zor şartların olduğunu ve fedakarlık yapmanız gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Öğrencilerime bunu hep anlatıyorum ve yapmadıkları zaman bu beni çıldırtıyor. Kısaca iş disiplini ve fedakarlık olmazsa olmaz bu işte. Tek başına yetenek hiçbir şey ifade etmiyor.
ANKARA’DA HUZURU BULUYORUM- Ankara birçok sanatçı yetiştirmiş bir şehir. Siz Ankara’da yaşamaktan memnun musunuz? Şehrin size kattığı artılar yada eksileri nelerdir?
İstanbullunun gözünden bakıldığında Ankara kurak bir yer. Biraz haklılar da. İstanbul birçok açıdan bir cennet gibi. Ama Ankara’nın bana katkısı, müziğime etkisi çok fazla. Birincisi; zaman bizim için çok önemli. Zamandan tasarruf edebildiğim trafik saatlerini kontrol edebildiğim bir şehir Ankara. Düzeni belli bir şehir. İstanbul, gezmek ve ziyaret etmek için harika ama günlük yaşamı çok yorucu bir şehir. Tabi mesleğim açısından İstanbul daha önemli bir yer. Çalıştığım prodüksiyon firması da orada. İstanbul’da daha sosyal ve tanınır olabilirsiniz ve tabii ki konser imkanları daha fazla. Tüm bunlara rağmen benim iyi müzik yapabilmem için önce huzurlu olmam gerekiyor ve o huzuru Ankara’da buluyorum.