CHP konya Milletvekili Atkilla Kart, 27 Nisan e-mihtırasını yeniden TBMM'ye getirdi. Daha önce sorduğu soruların yanıtlarını alamadığını belirten Kart, Başbakan Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede ilginç iddiaları da gündeme getirdi.
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, soru önergesinde ''27 Nisan bildirisi acaba Başbakan’ın bilgisi dahilinde mi hazırlanmıştır?'' sorusunun yanıtlanmasını da istedi. İşte Kart'ın TBMM'ye verdiği soru önergesinin tüm ayrıntıları:
ATİLLA KART ŞU SORULARI GÜNDEME GETİRDİ:
İlgi ; (a) Başbakan’a yöneltilen 09.06.2009 tarih-7/8451 sayılı yazılı soru önergemiz.
(b) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek imzasıyla tarafımıza verilen 03.07.2009 tarihli cevap.
İlgi (a) önergeyle; Başbakan’ın, dönemin Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe’de Başbakanlık Ofisinde, 27 Nisan 2007 tarihli bildiriden 1 hafta kadar sonra baş başa yapılan görüşmenin içeriği hakkında kamuoyunun neden bilgilendirilmediği, görüşmenin neden kayda bağlanmadığı sorulmuştur.
Bu önergeye ilgi (b) yazıyla verilen cevapta; görüşmede devlet ve ülke sorunlarının değerlendirildiği, bu içeriğin her zaman kamuoyuyla paylaşılmasının gerekmediği, 2 kişi arasındaki görüşmelerin gizli olmasının doğal kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Verilen ilgi (b) cevap tatminkar olmaktan öte, önergedeki endişe ve sorularımızı doğrular niteliktedir. Yapılan görüşmenin devlet ve ülke sorunlarını içerdiği kabul edilmiş olmakla; görüşme içeriğinden kamuoyunun bilgilendirilmesi ya da görüşmenin devlet sorumluluğu ve ciddiyetinin gereği olarak Kurum kayıtlarına intikal etmesi ve Kurum bünyesinde paylaşılması gerekirken; Başbakan’ın “……bu görüşme Benimle ebediyete gidecek…..isterse Yaşar Büyükanıt açıklama yapabilir……” yolunda beyanda bulunmasının kabul edilebilir bir yönü olamaz. Devlet yönetimi sorumluluğu ve ciddiyetiyle bağdaşmayan bir hal söz konusudur.
Bu görüşmenin içeriğinin açıklanmasından özenle kaçınılması, tarafımızdan yöneltilen soru ve endişelerin doğruluğunu göstermektedir. Başbakan’ın , kapalı kapılar ardında askerle pazarlık ya da mutabakat sağladığı anlaşılmaktadır. Olayın Büyükanıt’a yönelik kişisel boyuttaki şantaj ya da tehdit içeren iddialarını bu aşamada ayrıca değerlendirmeye gerek görmüyoruz.
Bu aşamada artık sorgulanması gereken temel olay; 27 Nisan bildirisini bizzat yayınladığını ifade eden Yaşar Büyükanıt’ın yasal durumudur. Yaşar Büyükanıt, bu bildiriyi gerçekten kendi başına mı yoksa bir grup halinde mi hazırlamıştır? Olayın bu boyutu mutlaka adli süreç içinde tahkik edilmelidir. Büyükanıt’ın her halükarda, görev ve yetkisini kötüye kullandığı açıktır.
Önemli ve ilginç olan ve ayrıca sorgulanması gereken bir diğer temel husus; darbe iddiaları ve yargılamalarının Hükümet’in müdahaleleriyle ülke gündemini oluşturduğu bir dönemde ; Genel Kurmay Başkanı sıfatıyla bizzat darbe ya da benzeri anlama gelebilecek girişimde bulunduğu sabit olan Yaşar Büyükanıt’a yönelik olarak neden hiçbir yasal işlem yapılmamaktadır?
Bu soru, yukarıda anlatımı yapılan süreç ile birlikte değerlendirildiğinde; Hükümet’in , Yaşar Büyükanıt ile, kapalı kapılar ardında , muhtemel süreç ve gelişmelere yönelik olarak fiili mutabat sağladığı ve gündem yarattığı ortaya çıkmaktadır. Bu süreçteki bir diğer temel soru; 27 Nisan bildirisi acaba Başbakan’ın bilgisi dahilinde mi hazırlanmıştır?
Bu ihtimal dahil olmak üzere 27 Nisan 2007’den sonraki pek çok olayın ve gerçeğin ortaya çıkarılması artık zorunlu hale gelmiştir.
Buna göre;
(1) Diğer unsurlar ve boyutları bir tarafa, mevcut haliyle başlı başına görev ve yetkiyi kötüye kullanma anlamına gelen bu eyleminden dolayı, Yaşar Büyükanıt hakkında idari ve adli süreç neden işletilmemiştir?
Bundan böyle de işletilmeyecek midir?
(2) Soruşturma sonucuna göre; Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen anayasayı ihlâl, 311. maddesinde düzenlenen yasama organına karşı suç ya da 312. maddede düzenlenen Hükümet’e karşı suç eylemlerinden bir veya bir kaçının oluşması ihtimali söz konusu olmakla; keza bu tür bir eylemin mutlaka tahkiki gerekmesine göre; bu eylem sebebiyle gerekli idari ve adli tahkikat neden yapılmamaktadır? Hükümet olaya neden duyarsız kalmaktadır?
(3) Anlatımı yapılan bu süreç; Hükümet’in darbelerle mücadele konusunda ilkesiz olduğu; kişi ve kurumları siyasi amaçları doğrultusunda görev ve yetkisini kötüye kullanmak suretiyle istismar ettiği, bilgi kirliliği yarattığı ya da kamuoyunda ve anayasal kurumlar arasında kaosa yol açtığı anlamına gelmez mi?