Betül Başar, Ankara ’nın kültür ve sanat hayatına önemli katkılar sağlayan, işin mutfağındaki isimlerden biri. Onu ulusal bir kanaldaki “Kitap Dünyası” programından tanıyoruz. Her Pazar, kitapların büyülü sözcükleriyle edebiyatseverleri baştan çıkartıyor, sayısız konuk ağırlıyor, genç yazarları okurlarıyla buluşturuyor. Yalnızca tanıtmıyor, yazıyor da... Derlemesini yaptığı “Kırk Yamalı Bohça”dan sonra Bencekitap Yayınları tarafından basılan “Aşkzedeler Kulübü”nde (2012) “Bir terapistin aşka dair biriktirdiklerini” okuyoruz onun kaleminden. Başar, anneliği ile birlikte yükselişe geçen mesleki kariyerini, aşkı, ilişkileri, edebiyatı, elbette edebiyat aşkını Ankara Hürriyet’e anlattı. Aşkın öyküsü ve öykünün büyüsünde yol almak için sizleri Başar’ın keyifli sohbetiyle baş başa bırakıyorum. 14 Şubat Sevgi ve Öykü Günü’nüz kutlu olsun.
* Sizi ulusal kanalların birinde, kitap ve edebiyatla iç içe olduğunuz bir programda izliyoruz. Kültür sanat programcılığı ile yolunuz nasıl kesişti; ardından yazarlık geldi, bize kendinizden bahseder misiniz?
Medya ile hiç alakası olmayan bir kulvarda iken şuurlu bir rüzgâr beni bu serüvene sürükledi. Eğitimim hep yabancı dil ağırlıklı oldu, Eskiçağ Dilleri ve Tarihi bölümünü bitirdim. İngilizce ve Almanca’ya ek olarak Rusça öğrendim. Çevirmenlik, tercümanlık ve yabancı dil eğitmenliği yaptım. Öğretim görevlisi olarak çalıştığım sırada hamileliğim dolayısıyla işimden ayrıldım ve kendimi Kanal B televizyonunda buldum. İki bebeğim de hayatıma aynı anda girdi. Birisi kızım, diğeri de “Kitap Dünyası”dır. Hem anneliği hem de sosyal hayatta kariyer sahibi olmayı bir arada yürüttüm. Çünkü biz kadınlar hepsini aynı anda yapabilecek güçte ve de kapasitedeyiz. Çalışmanın ne büyük bir erdem olduğunu öğreten hocam Güngör Makar’a buradan teşekkür etmek isterim. “Kitap Dünyası” programına 2005 yılında başladık; on yıldır aralıksız devam ediyor. En az benim kadar emeği olan, programın kurgu operatörü Begüm Butan’ı da anmadan geçmek istemem. Onca okunan kitap ve biriken kelime de bir noktadan sonra bünyeme fazla gelmiş olacak ki; taştı… Bencekitap Yayınevi’nden, değerli arkadaşım Ceyda Pırıl Köstem’in de teşvikiyle “Aşkzedeler Kulübü” ortaya çıktı.
AŞKZEDELER KULÜBÜ OKURA TERAPİ OLDU
* “Aşkzedeler Kulübü”nde “Aşk... Üç harfe sığdırılmaya çalışılan koskocaman bir dünya” diyorsunuz. Herkesin kendince bir tanım geliştirdiği o sözcüğün peşine düşerek bir yola çıktınız. Kitabı bitirdiğinizde yüreklerimizce kutsanmış o gizli anlamı bulabildiniz mi?
Aşkzedeler Kulübü’nü yazdığım sırada bile “gerçek aşk” benim için somut bir tanım, ete kemiğe bürünmüş bir obje ya da tanımlanabilir bir varlık değildi. Hele şimdi çok daha derin anlamlar yüklemiş durumdayım. Kitabın son noktasını koyduğumda bile anlatmak istediğim daha pek çok hikâye vardı ama düşündüm ki, ne kadar yazarsam yazayım o gizemi net olarak vermek mümkün değil. Aşk olduğunu sandığımız, adını “aşk” koyduğumuz bazı tecrübeleri gözlemleyip ve elbette kendimden de bir tutam “aşk!” katarak ortaya çıkardım “Aşkzedeler Kulübü”nü. Çok sayıdaki okumalardan, kendi tecrübelerimden, tanık olduğum tecrübelerden, kadın olmanın getirdiği alt yapıdan -ki bu ülkede bir kadın olmak çok yoğun, zengin ve zor- sonra doluyorsunuz. Bir ana karakter yarattım ve psikiyatrist hanım devreye girdi. Kitap yayınlandıktan sonra özellikle üniversite çağındaki genç kızlardan çok güzel geri dönüşler aldım. Kitaptaki karakterlerle kendilerini özdeşleştirenler, bazı sıkıntılı pozisyonlardan kurtulanlar, hatta benim için bir terapiydi diyenler oldu.
AŞK SAHNELERİ OLMASA SANATIN TADI TUZU OLMAZ
* Aşkzedeler Kulübü”nde genelde kadınların çektiği aşk acılarına tanık oluyoruz. Toplumun her kesiminden karakterlerin başına gelen olayların bazısı çok sarsıcı. Adına aşk denilen o koyu ve karanlık duygular, dramatik sonuçlar doğurabiliyor; flört tecavüzü örneğindeki gibi. Aşkın maraz tarafıyla ilgili neler söylersiniz?
Kitapta birbirinden farklı, çok sayıda kadın ve erkek karakter, başlarına gelen “aşk”(!) hikâyelerini anlatmaktalar. Elbette çok büyük bir çoğunluğu acı sonla bitmekte. Benim gözlemlerim, cinsiyete göre değil, insanın ruh yapısı ve duygusallığıyla paralel bu olay. Erkekler var, ayrılık acısını o kadar travmatik, derinden ve yoğun yaşıyorlar. Kitabımdaki karakterlerde güçlü, çınar ağacı gibi kadınlar da var, yaprak gibi kadınlar da... Ancak sizin kast ettiğiniz öykü olan “Deniz” hakikaten büyük bir travma içeriyor. Son derece güzel başlayan bir arkadaşlık, Deniz’in tecavüze uğramasıyla karanlık bir hâl alıyor. Kadını et parçası olarak gören, karşısındakinin haklarına saygı duymayan, birliktelik yaşıyor olmanın hemen cinsellik gerektirdiğini düşünen ve en kötüsü şiddete meyilli bir erkeğin gencecik bir kızı iğfal edişi ve sonrasıdır bu öyküde işlenen… Maalesef kitapta yer alan diğer öyküler gibi bu da gerçek.
Aşk olmasa dünya döner miydi bilmiyorum Nazım Hikmet’in o güzel şiirlerini okuyabilir miydik acaba? Yazarlar o şahane kitapları çıkartabilirler miydi ortaya? Büyük bir tutkuyla yapılan heykeller şu anki hallerinde olabilirler miydi? Yedinci Sanat’ta bizleri ağlatan, yüreğimizi sızlatan aşk sahneleri olmasaydı, tadı tuzu olur muydu ki sanatın?
SANAL ORTAMDA GÖNÜL BİRLİĞİ
* Derlemesini yaptığınız “Kırk Yamalı Bohça” isimli kitaptan da bahsedelim istiyorum. Bu kitabın hikâyesi nedir?
Biz internette tanışan bir gruptuk. Sonrasında edebiyatla ilgilenenlerimiz bir araya geldi. Kitaplarla bağlantım olduğu için aklıma böyle bir proje geldi; çoğunluğu Ankara’dan olmak üzere birbirini hiç görmemiş yirmi dört kişinin katılımıyla bu kitap ortaya çıktı. Aramızda diplomatlar, gazeteciler, profesörler vardı. Kimi şiir yazdı, kimisi öykülerini, denemelerini paylaştı. Bir arkadaşımız hayalinde canlandırarak, herkesin karikatürünü çizdi. Biz bu kitapla sanal ortamda da gönül birliği yapılabileceğini göstermek istedik. Bencekitap Yayınlarının desteğiyle, farklı dünyalara ait insanlar bir araya gelince kitabın adı da “Kırk Yamalı Bohça” oldu.
* “Kitap Dünyası”nda yıllardır sayısız konuk ağırlıyor, binlerce kitabın kapağını/kapısını aralıyorsunuz. Ankara’nın kültür ve sanat hayatına böylesine katkıda bulunmak sizde nasıl duygular uyandırıyor?
Bencilce cevap verme hakkım olsa, derdim ki; bunca kitabı okuduğum için ruhsal tatmin yaşamakla beraber ihya oluyorum. Ancak bunun çok daha ötesinde bir duygu yoğunluğu içindeyim. Okuduğum, öğrendiğim şeyleri paylaşıyor olmak, yazarlarla okuyucular arasında bir köprü görevi görmek tarifi ve tanımı olmayan bir keyif yaşatıyor bana. Elbette popüler yazarlar zaten her gün ekrandalar ki toplasanız sayıları on kişiyi geçmiyor. Kalemi güçlü, yazdıkları değerli, sadece bazı şanssızlıklardan dolayı okuyucu ile buluşamayan yazarlar da söz konusu. Ben özellikle bu yazarların, ekranda okurlarına seslenmelerini sağlamak istiyorum. Programdaki “Genç Yazarlar”bölümünün amacı da budur zaten. Programın dokusu çok zengin ama 2015’te çocuk edebiyatını ekleyeceğiz. Bir de dünya edebiyatına mal olmuş isimlerin ironi değeri taşıyan hikâyelerini, anekdotları katmak istiyorum. Benim zihnime bu tohumları eken Orhan Tüleylioğlu ve Tarhan Gürhan’dır.
KİTAP OKUMAK DA AŞKTIR
Yeni yayın dönemimizde Kitap Dünyası dışında bir başka programla izleyicilerimizin karşısında olacağız. Renkleri işleyeceğimiz, çok keyifli ve derin bir projenin hazırlığında olduğumuzu ilk kez Ankara Hürriyet aracılığı ile müjdeliyorum. Renkler bizi ne ölçüde etkiliyor? Bu sorunun peşine düşerek sosyal, psikolojik, tasavvufi ve cinsel açılardan irdeleyeceğim. Edebiyat ve renkler konusu da işin içine girecek çünkü renkler üzerine yazılmış pek çok eser var. Son olarak yüreklerinden aşkın eksilmediği ve her günün 14 Şubat anlamında yaşandığı bir hayat paylaşmalarını ümit ediyorum. Kitap okumak da büyük bir aşktır, hem de çok büyük…