Sivil yargı yasasını Köşk veto eder mi?
Türkiye, demokratikleşme yolunda önemli bir sınav daha veriyor.
Askeri Ceza Kanunu'nda yapılan ve "sivil yargı yasası" adıyla anılan değişiklikler, şu an onay için Çankaya'da bekliyor.
Gül, ya onaylayıp Resmi Gazete'ye gönderecek ya da düzenlemeyi tamamen veya kısmen veto edecek.
Yeni yasa iki önemli değişiklik getiriyor.
Birincisi, asker olmayan kişiler bir suçu askerlerle iştirak halinde işlese bile onu adli yargı mahkemeleri (sivil mahkemeler) yargılayacak.
Düzenleme öncesinde iştirakli suçlarda yargılamayı askeri mahkemeler yapıyordu.
Bu durum, Türkiye'nin Avrupa'da yoğun eleştiriler almasına ve AİHM'de tazminatlar ödemesine neden oluyordu.
İkincisi, asker kişilerin ağır ceza mahkemelerinin yetkisine giren (TCK 250. madde kapsamındaki) suçları işlemeleri halinde yine bu mahkemelerde yargılanması.
Yani devlete karşı suçlar ve darbe teşebbüsleri halinde asker kişiler de ağır ceza mahkemelerinde yargılanacak.
Düzenleme öncesi, albay rütbesinin üzerindekiler her halükarda askeri mahkemelerde yargılanıyordu.
Ancak bu güne kadar birçok darbe girişimi olmasına rağmen tek bir general hakkında dahi askeri mahkemelerde dava açılmadı.
Oramiral Özden Örnek'in her şeyi itiraf ettiği günlükleri bile bu ihtiyacı doğurmadı. İşte bu nedenle Askeri Ceza Kanunu'ndaki düzenleme demokrasi adına büyük önem taşıyor.
Bu düzenlemenin Kurmay Albay Dursun Çiçek ile de yakından uzaktan ilişkisi bulunmuyor.
Çünkü bu yasa değişikliği öncesinde de albay ve alt rütbesindekiler ağır ceza mahkemelerinde yargılanabiliyordu.
Albay Çiçek ve albay rütbesinin altındaki 18 subayın Ergenekon kapsamında tutuklanması bunun göstergesi.
Yasal değişikliğin en önemli farkı artık generallere de darbe girişimi halinde sivil yargılama kapısının açılması.
Yasa değişikliğine gösterilen büyük tepkinin gerçek nedeni de bu.
Ancak bu düzenlemeden kaçmak demek bugüne kadar olduğu gibi darbecileri yargı kapsamı dışına taşımak anlamına gelir.
Darbe çalışmalarına davetiye çıkarmak demek...
Oysa 1960 darbesi haricinde Türkiye'de başarıya ulaşan bütün darbeler emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleşti.
1980 darbesi de 28 Şubat'ta böyleydi...
Bu nedenle bu karardan geri adım atmak Türkiye'nin demokratikleşme gayretlerine de büyük darbe vurur.
İşte bu nedenlerle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Meclis'in ortak iradesine karşı çıkmayıp, demokratik Türkiye yolunda atılan bu önemli değişikliğini onaylayacağını düşünüyorum.
***
Cumhurbaşkanı'nın üç büyük çelişkisi...
Cumhurbaşkanı Gül bütün bunlara rağmen yasayı veto ederse, 3 büyük çelişki ile karşı karşıya kalacak.
Birincisi, Dışişleri Bakanlığı döneminde Gül, Türkiye'nin AB uyum yasalarını çıkarmasını ve bu yasaların gerekliliğini savundu.
Şimdi aynı amaçla yapılan bir düzenlemeyi veto ederse ciddi bir tutarsızlık ortaya koyacak.
İkincisi, CHP ve askeri kesimin tepkileri nedeniyle Gül yasayı veto ederse, o zaman da başka bir tartışma başlayacak.
Hem CHP hem de askerin bir kısmı Gül'ün başörtülü bir "first lady" ile Köşk'e çıkmasına da karşıydı.
367 krizi de hatta 27 Nisan bildirisi de bu nedenle verildi.
Kendisi Köşk'e çıkarken bu tepkilere göğüs geren Gül, şimdi aynı nedenle veto ederse, bu da halkın Köşk'e olan güvenini kıracak.
Üçüncüsü, kendisinin de uzun süre görev aldığı AK Parti hükümetini, kurumlarla yeni bir krize sürükleyecek.
AB'ye uyum kapsamında bu düzenlemeler kaçınılmaz olacağına göre, AK Parti yeniden konuyu Meclis'e getirecek, yeniden aynı süreçler yaşanacak.
Daha önemlisi bu kadar kritik bir kararı veto etmesi, Gül ile hükümet arasındaki ilişkileri kırılgan hale getirecek.
Özal'la ANAP, Demirel'le DYP arasında bu tür dönemler yaşanmıştı.
Ancak kanaatim o ki, yasa değişikliğini Türkiye'de demokrasinin güçlenmesi adına Gül'ün tereddütsüz onaylayacağı.
Bu çelişkileri de tabii olarak yaşamayacağı yönünde...
Siz ne dersiniz?