Lİmak Holding’in yönetim kurulu üyesi ve son yıllarda öne çıkan ismi olan Ebru Özdemir, 2003 yılından bu yana “Aklına işleyen eserlerden” yaptığı koleksiyonuyla sanatseverlerin huzuruna çıktı. Kendisine koleksiyoner denmesinden hoşlanmayan Özdemir, sanat dünyasındaki macerasını paylaştı.
Bir yazıda okudum ve gittim
* Beğendiniz sanat eserlerini toplamaya nasıl başladınız?
Ailemin Cumhuriyet dönemi eserlerinden oluşan kendine ait bir koleksiyonu vardı. Ancak benim bu sürece başlamam bir davetle oldu. Sedat Ergin’in evinde verilen bir davette Mübin Orhon’un bir eserinden çok etkilendim. Daha sonrasında ise, 2003 yılında Ankara’da Radikal 2’de Neşe Erdok’un bir sergisiyle ilgili yazıları okudum ve gittim. Bu süreç, müzayedeleri, sergileri, uluslar arası çağdaş sanat merkezlerinde geçirilen saatlere dönüştü.
* Bu süreçte yeni olanlara ve ilgisi olanlara ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle çok sevmek lazım. Takip ettiğiniz, beğeniyle izlediğiniz sanatçılar oluyor, onların eserlerinin yolunu anlıyorsunuz. Ben eser toplamaya bu işten çok hoşlandığım için başladım. Ayrıca koleksiyoner denmesinden de hiç hoşlanmıyorum. Hep de çok sevdiğim eserleri aldım.
Resim önemli yatırım aracı
* Bir eseri alırken neye dikkat edersiniz?
Öncelikle sanatçının özgür bir bakış açısıyla o eseri yapmış olmasına bakarım, ikinci kriterimse esere emek harcanmış olmasıdır.
* Son dönemin en popüler yatırım araçlarından biri de “resim” olarak öne çıkıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aldığım sanat eserlerinden para kazanmak ve eserlerin değerlenmesi benim için hiç önemli değil. Benim bu konuda hiç kaygım olmadı, çünkü bu alana ben yaptığım işin dışında bana ait bir bölüm olsun, keyif aldığım bir bölüm olsun diye bakıyorum. Ancak müzayede ve sergilerdeki rakamları görünce, ben de artık resmin önemli bir yatırım aracı olduğunu görüyorum.
* Son olarak gelen tepkiler nasıl?
Çok olumlu eleştiriler geldi, böyle bir sergi açılması hiç aklımda yoktu ama şu anda var. “En harika koleksiyon benimkisi” diye bir iddiam kesinlikle yok, insanların evlerinde çok güzel hazineler yatıyor. Zaten bizim sergimizin ana teması da “artı sonsuz”, bir başka deyişle hiçbir koleksiyonun tamamlanmak üzere başlatılmaz. İki ay sonra bambaşka bir sergi, bambaşka bir koleksiyon sanatseverlerle buluşacak.
ÇAĞDAŞ SANATIN GELİŞMESİ
* Sanatla bu kadar yoğun iletişimde olan biri olarak, bu alandaki hedefiniz nedir?
Hep bir çağdaş sanat merkezi kurmak istemişimdir. Hatta Cer Modern’in açılacağını duyduğumda benim hayallerimin benden önce başkası tarafından gerçekleştirildiğini hissettim. Bir müze kurup kendi koleksiyonumu orada sergilemek ve çağdaş sanatın gelişmesi için bir merkez kurmak isterim. Hepsini beğeniyorum
* En çok beğendiğiniz sanatçılar kimler?
Hepsi favorim. Ömer Uluç’u, Mübin Orhon’u, Canan Dağdelen’i, Serkan Özkaya’yı, Taner Ceylan’ı, Haluk Akakçe’yi, Gözde İlkin’i, Ercan Akın’ı kısaca hepsini çok beğeniyorum.
Sonunda o eseri hediye edeceğim
* “Bu bende olmalıydı” diyerek hayıflandığız bir eser var mı?
Haluk Akakçe’nin çok güzel mavi bir paneli vardı. İşim çok yoğun olduğu için genelde, mail ortamında bana genel kataloglardan eserleri seçiyorum. Beş yıl önce Galerist’in sahibi Murat Plevneli bazı eserlerle ilgili bir mail gönderdi, ancak ben ancak akşam açabildim ve mavi paneli gördüğüm anda “Bunu alıyorum” dedim, ancak satılmıştı. Hatta Saruhan Doğan almış, hala bunun bahsi geçer ve Doğan’ın son tepkisi “En sonunda ben sana o eseri hediye edeceğim” yönünde. Bazı eserler insanın aklına işliyor, işte o zaman çok etkilendiğinizi anlıyorsunuz.
Beğeni ve zevkler şekilleniyor
* Türk burjuvasının sanatla ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karşılıklı bir öğrenme ve gelişme süreci söz konusu. Bu bir devinim ve karşılıklı bir öğrenme süreci. Çünkü ne kadar ilgi olursa, sanatçıların gelişme ortamı bir o kadar gelişir. Ama artık genç sanatçıları destekleyen merkezler açılıyor, sanat eserlerine gerçek değerleri veriliyor, beğeni ve zevkler şekilleniyor. Esas anahtar kelime emek. Emek olmadan hayatın hiçbir alanında gelişim olmuyor.