Bir ülke düşün…
Binlerce şehit vermiş.
Evlatlarını toprağa vermiş.
Yüreği yanmış, gözü yaşlı bir millet…
Ve o milletin karşısına geçip yıllarca
“Dağ bizim, şehir bizim, halk bizim” diyerek racon kesenler…
Şimdi ne diyorlar?
Silah bırakıyoruz!
Yani…
Köyleri yakarken,
Mehmetçik pusuya düşerken,
Bebek katledilirken “özgürlük” diyenler…
Şimdi “bitti” diyorlar.
Peki nasıl bitti?
Siyasi diplomasisiyle mi?
Sosyal medya kampanyasıyla mı?
Sivil toplum inisiyatifiyle mi?
Hayır!
Bu iş o kadar romantik değil.
Bu iş, siperde göğsünü siper eden Mehmet’le,
Evladının tabutu başında dimdik duran analarla oldu.
Bu son,
Yasin Börü’nün parçalanmış bedeninde,
Eren Bülbül’ün son nefesinde yazıldı.
Ay yıldızlı bayrağa sarılmış binlerce şehidin kanıyla kazındı bu veda.
O yüzden kimse çıkıp da
“Ben durdurdum, biz ikna ettik” masalı anlatmasın.
Şehitler konuştu.
Ve hainler sustu.
Ders olsun…
Sırtını Kandil’e, Brüksel’e, Washington’a dayayanlar bilsin ki;
Bu devlet,
Elindeki tespih kadar sabırlı,
Kuşandığı süngü kadar keskindir.
Ve bir daha hatırlatalım:
Bu milletin sabrını sınayanın kaderini,
Yine bu millet yazar.