Başkent’in son 80-90 yılda yerleşim alanı ve nüfusuyla bütün öngörüleri aşan bir büyüme gösterdiğini, modern bir metropole dönüşen kentin önemli akarsularından biri olan İncesu’yu da yuttuğunu belirten araştırmacı Erman Tamur, “İncesu Ankara’nın güneyinde, Elmadağ’ın yamaçlarında küçük bir akarsu olarak hayat bulur ve bir değirmen arkı kadar küçük olan mecrasında Eymir Gölü’nün kuzeydoğu ucuna kadar akar. Günümüzde derenin açıkta akan bölümlerinde hala menfez içine alma işlemi devam ediyor” dedi.
ÇAPUTLU ÇAYIRI OLARAK ANILIRDI
İncesu’yun kapatılmadan önce Adliye Sarayı, opera binası, Gençlik Parkı ve 19 Mayıs Stadyumu’nun yer aldığı geniş ve düz arazide aktığını söyleyen Tamur, otlar, bodur bitkiler ve sazlarla kaplı olan bu alanın Çaputçu Çayırı olarak anıldığını belirtti. Hayvan otlatmak için kullanılan bataklık alanda çocukların da oyun oynadığını ifade eden Tamur, dönemin valisi Ahmet Reşit’in sıtmaya karşı verdiği mücadeleyi şöyle anlatıyor:
SALGIN HASTALIKLAR YAYGINLAŞIYOR
“İncesu bu bölgede sık sık mecrasından taşar, yer yer gölcükler oluşturur, arazinin büyük bir bölümünün bataklığa dönüşmesine neden olurdu. Bu nedenle, şimdilerde Gençlik Parkı’nın bulunduğu bu alan Kanlıgöl olarak da anılırdı. Şehrin yanı başında böyle bir bataklığın bulunması, sıtma başta olmak üzere salgın hastalıkların yaygınlaşmasına neden oldu. 1907 yılında Başkent’te valilik yapan Ahmet Reşit Bey, kısa süren görevine rağmen sıtma hastalığını fark eder ve bataklık araziyi ıslah etmek için drenaj kanalları açtırır. Ahmet Reşit Bey, o yıllarda şehircilik bakımından çok geri durumda olan Ankara’yı bir parça bayındır hale getirebilmek için çok çaba sarfetmiştir.
YENİLENEMEDİ İHMAL EDİLDİ
Cumhuriyet döneminde Gençlik Parkı daha esaslı bir halde ele alınmış ve Başkent’in simge mekanlarından biri haline getirmek için çalışmalar yapılmış. O yıllarda Gençlik Parkı minyatür treniyle, kocaman havuzuyla, Göl Gazinosu’yla ve nikah salonuyla gerçekten de kentin nefes alınacak mekanlarından biri haline getirilmiş. Son derece değerli olan bu park bir dönem yeniliklere ayak uyduramadı ve yerel yönetimler tafafından ihmal edildi. Tarihe tanıklık eden park nezih bir ortam olmaktan uzaklaşmıştı. 2009 yılında yapılan düzenlemelerden sonra, parkın yeni halini beğeniyoruz.”
DİKMEN PROJESİ BAŞARILI AMA DERE KORUNMALIYDI
Dikmen Vadisi projesini başarılı bulduğunu fakat, Dikmen Deresi’nin doğal mecrasının korunmasıyla projenin daha güzel bir noktaya ulaşabileceğini vurgulayan Tamur, “Bazı derelerin üzeri kapatılıyor ve dere yatakları yapılaşmaya açılıyor. Bu konulara çok katı yaklaşmamakla birlikte atılan bazı adımların temelinde para olduğunu düşünüyorum. Bu tür projeler yapılırken ‘dere acaba korunabilir miydi’ diye düşünülmüyor. Yıllarca kanalizasyonların pisliğinin aktığı dereler, bölgede bir proje yapılmak istendiğinde ya kapatılıyor ya da menfez içine alınıyor” dedi.
TARİHE TANIK YOLCULUK
Ankara’nın yok olan derelerini “Suda Suretimiz Çıkıyor” isimli kitapta toplayan Erman Tamur, Çubuk Çayı hakkında da birçok detayı paylaşıyor.
Islah çalışmalarıyla sık sık gündeme gelen Ankara Çayı’na birleşen en büyük kollardan birinin Çubuk Çayı olduğu söyleyen Tamur, “Ankara Savaşı’nın yapıldığı Çubuk Ovası’nın içinden geçtiği için Çubuk Çayı büyük bir tarihide tanıklık eder. Bir zamanlar hatıra fotoğraflarının çekildiği, gondolla gezintilerin yapıldığı bu çay şimdilerde perişan bir halde kaderine terk edildi” dedi.
CUMHURİYET’İN İLK BARAJI
Çok güçlü bir akarsu olan Çubuk Çayı’nın hem Ankara’nın hem de Cumhuriyet’in ilk barajı olan Çubuk Barajı’nın kaynağını oluşturduğunu ifade eden Tamur, “Başkent, tarih boyunca susuzluk çekmiş bir kenttir. O günün şartlarında Ankara’nın su ihtiyacını karşılayabilecek başlıca kaynağın Çubuk Çayı olduğu belirlenmiş baraj yapılmıştır. Proje ve inşaatı baştan sona Türk mühendis, müteahhit ve işçilerce gerçekleştirilen teis, 1939 yılında işletmeye açılmıştır. Bu kaynak gelişen kentin su ihtiyacını karşılayamamaya başladığında yeni barajlar yapılmıştır” diye konuştu.