Teknoloji ilerliyor. Toplum geri kalıyor. Bu çelişki kabul edilemez.
Dijital okuryazarlık artık lüks değil. Zorunluluk. Hayatın kendisi. Kim bu gerçeği görmezden gelirse, yarın pişman olur.
Ebeveynler ne yapıyor? Çocuklarını ekran karşısına bırakıp işin içinden çıkıyorlar mı? Hayır. Çoğu sadece seyirci kalıyor. Bu vurdumduymazlık affedilmez.
Okullar ne sunuyor? Eski müfredat, güncel olmayan yöntemler. Gençler 21. yüzyılda yaşıyor ama 20. yüzyıl eğitimi alıyor. Saçmalık.
Teknoloji araç. Amaç değil. Bunu anlamayanlar çok. Çocuğa tablet verip “eğitim aldı” demek gaflet. Dijital yetenek, eleştirel düşünmeyle birleşmezse boş.
Kim sorumluluk alacak?
Devlet mi? Okul mu? Aile mi? Herkes birbirini gösteriyor. Sonuç: Hiçbir şey değişmiyor.
Gençler hazır değil. İş dünyası şikayet ediyor. Açık var diyorlar. Kim dolduracak bu açığı?
Dijital uçurum her geçen gün büyüyor. Bir tarafta teknolojiye hakim olanlar, diğer tarafta dışarıda kalanlar. Bu ayrım toplumu ikiye bölüyor.
Eğitim sistemi köhnemiş. Yenilenme şart. Hemen. Yarın değil, bugün. Her geçen gün kayıp.
Ailelerin görevi belli. Çocuklarını bilinçlendirmek, doğru kullanımı öğretmek, sınır koymak. Kolay değil ama mecburi.
Sanat ve kültür bu işte nerede? Teknoloji ile buluşmalı. Gençlere ilham vermeli. Yoksa ruhsuz bir nesil yetişir.
Dijital beceri demek gelecek demek. Kim bunu kavramazsa geride kalır. Fert olarak da toplum olarak da.
Artık iş ciddiye alınmalı. Söylem değil eylem lazım. Proje değil uygulama lazım.
Zaman daralıyor!