- Her yıl katılıyorsunuz bu etkinliğe. Sizinle aynı dili konuşan Trabzonlu hemşehrilerinizle birlikte olmak sizin için nasıl bir duygu?
- Ben doğduğum kent Trabzon’a gittiğimde göremediğim güzellikleri duyarlılığı burada buluyorum. Çünkü Trabzon benim 1960’lı yıllarda hayatımın ilk 10 yılını yaşadığım kent değil. Hatıralarım kalmadı orada çünkü hatıralarımı yıktılar. Her şey değişti. Bu yüzden buraya geldiğimde, sanki eski aile fotoğraf albümünü karıştırıyor gibi hissediyorum kendimi. Biraz gurbette olmanın getirdiği bir duyarlılık var bu buluşmada. Çünkü burası Ankara ve insanlar gurbette Trabzon’dan uzak. Dolayısıyla hatıralarındaki, yani o yaşamış olduğu o güzel doğasıyla, mimarisiyle eski Trabzon’u birazcık yaşatıyorlar kurguluyorlar aslında. Ben yaşamak istediğim, görmek istediğim Trabzon’u burada buluyorum. Trabzon’a gittiğimde hayal kırıklığına uğruyorum, güzelliğini yaşayamıyorum maalesef.
KARADENİZ İNSANI GÜLÜMSEYEN DÜŞÜNCEDİR
- Hafızanızı her daim taze tutmak için uyguladığınız özel bir formülünüz var mı?
- Hayır. Trabzonluyum ya daha ne olsun! Trabzonlu insanlar gerçekten çok zeki insanlar. Çok çok yaratıcıdır Trabzon insanı. Daha doğrusu Karadeniz insanının yaratıcılığının, Anadolu arenasında daha bir farklılığı var. Daha ironiktir, gülümseyen düşüncedir, daha özgündür. Farklılığı vardır Karadeniz duyarlılığının. Buna borçluyum ben de bütün yazdıklarımı.
OCAĞIN ALTINI DEVAMLI AÇIK TUTUYORUM
- Kendinizi daima güncel tutuyor ve her gösterinizde farklı, yeni şeyler anlatıyorsunuz. Bir bakıma sürekli kendinizi formatlıyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz, nelerden besleniyorsunuz?
- Çünkü benim hayatımın en güzel günleri müzelerde, kütüphanelerde geçti. Sürekli olarak müze geziyorum, kütüphanelerde araştırma, çalışma yapıyorum. Devamlı ocağın altını açık tutuyorum. Yani devamlı kendi araştırmalarımı sürdürüyorum. Bu iştahım hiç kaybolmuyor. Ondan kaynaklanıyor.
- Sunay Akın’ın herhangi bir etkinliğe katılmadığı bir günü nasıl geçiyor?
- Yani, böyle bir şey olamıyor. Çok sorumluluk yüklenince, artık yaşadığınız hayat size ait olmuyor. Bir yandan gösteriler öte yandan, kitaplar, araştırmalar, televizyon programları, keza müzeler, bütün bunları topladığınız zaman geriye pek bir şey kalmıyor. Ama benim özelim ve tüzelim aynı aslında, orada da özelimi yaşıyorum ben. Kitaplarda da gösterilerde de. Ben, öyle iş sahibi, meslek sahibi bir insan değilim. İşe gitmek diye bir şeyim yok. Benim 24 saat özelimdir 24 saat işimdir.
ÇOCUKLARIMIZ KİTAP OKUYARAK KOBAY OLMAKTAN ÇIKARLAR
- Gençlere ve çocuklara çok okumalarını tavsiye ediyorsunuz ancak, bilgisayar ve internet tüm zamanlarını ele geçirmiş durumda. Bu gençlere ne söylemek istersiniz?
- Labirentin ortasına peyniri koyarsınız. Fareyi bırakırsınız fare peynirin kokusunu alır onu bulmak için labirentin koridorlarında yürür. Sonra da fare peyniri bulur ve sevinir. Oysa fare hiçbir şey bulmadı. Peyniri oraya ben koymuşumdur. Ve peynire giden bir tek yol var. İşte internet oyunları ne yazık ki böyle. Tabi bilgi amaçlı interneti kullanmak çok doğru bir şey. Her ne kadar orada bilgi kirliliği varsa da, zamanla bunun giderileceğini düşünüyorum. Niçin kullandığınız çok önemli. Teknolojiye karşı çıkmak da doğru değil. Önemli olan onu doğru kullanmak. Fakat günümüzde çocukların ve gençlerin çoğunlukla doğru kullanmadıklarını görüyoruz. Bu yüzden kobay olmaktan öteye gidemiyorlar ne yazık ki. Eğer anne baba kitap okuyorsa çocuk da kitap okur. Sizi evde karşılıklı kitap okurken görmesi lazım. Başka bir şey yapmanız gerekmiyor.