Kaldığı Diyarbakır Cezaevi'nden Akit'e yeni bir mektup gönderen Sakık, Ergenekon sanığı Doğu Perinçek'in 1989 yılında Abdullah Öcalan'la yaptığı görüşmeden hemen sonra saldırıların dozunu arttırdıklarını söyledi. Sakık, aynı şekilde salı günü Ergenekon davasında şahit olarak dinlenen Kürt yazar Ümit Fırat'ın “İdeolojik ve siyasi olarak Öcalan'ı çok etkilemiş insanlardan biridir” dediği ve Öcalan'ı suikasttan kurtardığını söylediği Yalçın Küçük'ün Suriye'deki PKK kamplarına gerçekleştirdiği ziyaretlerin de yeni bir şiddet dalgasına sebep olduğunu anlattı.
PERİNÇEK'TEN “NASIL DAĞA ÇIKARDIN” ÖVGÜSÜ
İşte Türk ‘sosyalistlerin' PKK kamplarına yaptığı ziyaretleri kronolojik olarak aktaran Şemdin Sakın'ın çok konuşulacak mektubundaki o bölümler:
¥ Yıl 1989. Büyük sosyalist Doğu Perinçek Bekaa Kampı'nı ziyarete geliyor. Kürt aydın ve siyasetçilerini “ajanlıkla” suçlamakla uğraşan irade bu büyük Kürt düşmanını askeri törenle karşılıyor, kucaklaşıyor, öpüşüyorlar. Ardından ikilinin baş başa görüşmeler başlıyor, bu görüşmeler günlerce sürüyor. Biz örgütün sözde yöneticileri de ne planladıklarını bilmediğimiz bu zatlara hizmet sunuyoruz. Aralarda Doğu Perinçek bizi işaret ederek “Sayın Öcalan, bu köylüleri nasıl dağa çıkardın, nasıl yan yana tuttun? Bunları nasıl savaştırıyorsun?” diyerek onu övüyor, bizleri de Kemalist bakış açısıyla yeriyor. Tiran, “hiç sorma, bir ben bilirim...” deyip başlıyor dökmeye...
“PKK ONLARIN TEK YAŞAM KAYNAĞI”
¥ Bugün Doğu Perinçek içeride, ama bu sapık görüşü neredeyse her gün gazete ve televizyonlarla gözümüzün içine sokuluyor. Kıyısından köşesinden sola bulaşmış hemen herkes söylemde “biz barış istiyoruz” deseler bile özünde Kürtlerin daha da şiddete başvurmalarını sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü Kürt şiddeti onların tek yaşam kaynağı olarak kalmış görünüyor; zira ne kendi askeri güçlerini yaratabildiler ne de artık orduyu kullanabiliyorlar.
APO-KARAYILAN BARIŞ YANLISI MI?
¥ Yıl 1997. MİT tarafından Türk soluna sızdırılan büyük sosyalist Mahir Kaynak her hafta MED-TV'ye çıkıyor. Kardeşiyle el ele vererek analiz yapıyorlar, birbirlerine güçlendiren değerlendirmeler geliştiriyorlar. Büyük analist, “PKK yapısı Sayın Öcalan'ı anlayabilse ve uygulayabilseydi, bu hareket çok kısa sürede büyük gelişmeler sağlayacaktı” diyerek solcu bakış açısını ortaya koyuyor. Mahir Kaynak'ın bu yaklaşımı; “Öcalan-Karayılan ikilisi barış yanlısıdırlar, ama diğer PKK'liler her seferinde onları sabote ediyorlar” tespitiyle somut kazanıyor. Öyle ki utanmadan, sıkılmadan son Dağlıca bile Karayılan'a rağmen, hem de bilgisi dışında gerçekleştiğini savundular.
HASAN CEMAL'İN KANDİL ZİYARETİ
¥ Yıl 2011. Bir zamanlar itirafçılığını ilan etmiş olsa bile, hala solun ve Kemalizmin as elemanı rolü oynayan Hasan Cemal, İmralı'ya gitme icazeti alamayınca Kandil'e uçuyor. Ne konuştuklarını bilmiyoruz, ama bir mülakatla dönüyor. O da ilklerin yolunda giderek, Öcalan-Karayılan ikilisini kutsuyor, yüceltiyor, ne kadar kötü şey varsa muhaliflere yığıyor, ikisini de “barış güvercini” ilan ediyor.
ÖZGÜREL'İN ÖCALAN YANILGISI
¥ Öcalan aşkı sınır tanımıyor, eski MHP'lilere bile sıçradı. Baksanıza Kandil'den dönen Avni Özgürel hangi tespitle dönmüş: “Kürtlere yüz maddelik vaatler listesi verin, bunlar içinde Öcalan yoksa kabul etmezler; ama aynı Kürtlere ‘biz sadece Öcalan'ı ev hapsine alacağız' deyin, ‘biz başka bir şey istemiyoruz' diyerek, buna da razı olurlar, başka hiçbir şey istemezler.” Hangi Kürtlerle görüşmüşse...
“PKK'NIN YÖNETİMİ SOLCU ALEVİLERİN ELİNDE”
¥ CHP ve PKK'nın Esed'in sosyalist Baas'ına destek vermeleri solcu, bir parça da Alevi dayanışmasıdır. Evet, PKK'nın büyük çoğunluğu Sünnilerden oluşur ama burada da yönetim azınlık durumunda olan solcu Aleviler elindedir; PKK'nın savaş yanlısı (savaşan demiyorum) yöneticileri çoğunlukla solcudurlar.
PKK'NIN TÜRK KÖKENLİ SAVAŞ BARONLARI
¥ Herkesin bildiği PKK, Kürt milliyetçilerinden ve Türk solculardan oluşan bir grup tarafından kuruldu; ama yola çıkar çıkmaz Kürt milliyetçiler solcular tarafından tasfiye edildiler; Diyarbakır'da üslenmesi gereken örgüt Ankara'ya yerleşti. Takip eden yıllarda Kürt kimlikleriyle tanınanlar ancak alt düzeylerde, özellikle ölümün kol gezdiği savaş alanlarında görev aldılar. Ben de bunlardan biriydim. Dolayısıyla PKK hızla solculaştı ve bir avuç solcunun elinde kaldı. Şu anda örgüte Türk sol anlayışı hakimdir. Tek bir gün Türkiye'ye gelmemiş Haydar Kaytan ve bir kez Şırnak'a gelip bir ay kalabilmiş Duran Kalkan'ın başını çektiği bu grup Kürtlere verilen her hakkı ellerinin tersiyle itip “savaşa devam” diyorlar. Hala tek kelime Kürtçe bilmeyen bu zatlar som Kemalist oldukları için Kürtlerin bu savaşta aldıkları yaraları asla önemsemiyorlar.
“SOLCULUK KÜRTLÜĞÜ GELİŞTİRMEDİ AKSİNE...”
¥ Türkiye Ergenekon denilen Kemalist soldan kurtuldukça gelişti ve güçlendi. Irak Kürtleri Saddam Baas'ının kucağında şekillenen Talabani solculuğundan kurtuldukça bu mucizevi gelişmeyi başardılar. Türkiye Kürtleri de ancak ve ancak Türk solunun ve bu solun gölgesinde yetişen sözde Kürt solunun etkisinden kurtuldukça önünü görebilecektir. Kürtler için “sözde” ifadesini kullandım, çünkü “sol” Türkiye'ye Kemalizm, yani Kürt inkarcılığı üzerinden girmiştir ve hep öyle kalmıştır. Solculuk Kürtlüğü geliştiren bir faktör olarak değil, Kürtlüğü bitirerek gelişim göstermiştir ve şimdi de kendi askeri olarak kullanmak istemektedir.
“NASIL SAVAŞIN BİTMESİNİ İSTERSİN” FIRÇASI
¥ Yıl 1997. Büyük sosyalist Mihri Belli, dava arkadaşı Tiran'a konuk oluyor. Bir ara beni huzurlarına çağırıyorlar; “Mihri, görüyorsun işte Şemdin bile ‘savaş tıkandı, bu savaşla artık bir sonuca ulaşamayız, farklı bir yol izlemeliyiz' diyor. Belli ki o da savaşın bitmesini istiyor, sen ne dersin? Ona biraz akıl veremez misin?” diyerek beni solcuların pirine şikayet ediyor. Mihri kekeleyerek, “Nasıl olur Şemdin! Bu savaştır Kürtleri var eden, bu savaş sayesinde halen Türk solu ayakta duruyor. Sen nasıl olur da savaşın bitmesini istersin, bu kadar emeğe, çabaya yazık olmaz mı? Kaldı ki yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Bu aşamadan sonra büyük amaçlardan vazgeçmek doğru olur mu?” diyerek beni uyarıyor. İlk kez sadece Kürtlerin değil, aynı zamanda bir türlü askeri nitelik kazanma becerisi gösteremeyen, bazen orduyu kışkırtarak amaçlarını geliştiren Türk solunun da savaşçısı konumunda olduğumu anlıyorum. Başkasının savaşçısı olma bilinci yüreğimi yaktı ve ondan sonra da savaşın Kürtlere verdiği zararı da derinlemesine araştırdım.
“ÇANDAR PKK'YI PKK'LIDAN DAHA FAZLA ÖVÜYOR”
¥ Yıl 2012. Bir zamanların büyük solculardan biri olan Cenzgiz Çandar, Kürt meselesi üzerine rapor hazırlıyor. PKK'yı ve PKK şefini en fanatik PKK'lıdan daha fazla övüyor, abartıyor... PKK ve Öcalan olmadan hiçbir mesele çözülmez demeye getiriyor. Dahası PKK'ya, avuç içi kadar küçük ve de düz bir coğrafya olan Suriye Kürdistan'ında devlet kurdurtmaya kalkışıyor.
KÜÇÜK, “APO KARDEŞİMİN DEĞERİNİ BİLİN” DEMİŞ
¥ Yıl 1993. Büyük sosyalist Yalçın Küçük Şam'daki eğim kampına teşrif ediyor. Sonraki yıllarda Abdülmelik Amca'ya (Abdülmelik Fırat) randevu vermeyi zaman kaybı olarak gören, onunla aynı masada yemek yemeyi kendisine hakaret sayan Tiran tarafından törenle karşılanıyor; kucaklaşmalar, öpüşmeler, şakalaşmalar... Solun teorisyeni bu zat, kardeşiyle birlikte özel odaya geçiyor. Onlar baş başa görüşürken biz durmadan masa donatıyoruz... Bazen kulak misafiri oluyoruz; aziz misafir Avrupa'dan geliyor ya başta Yaşar Kaya, Aram Tikran olmak üzere oradaki faaliyet yürüten yurtsever Kürtleri ispiyonlamayı ilk görev olarak yerine getiriyor. Daha sonra dershaneye geçiyor; bize dönerek, “Öcalan kardeşimin değerini bilin, onu anlayın ve uygulayın. Çünkü o sizin tek şansınızdır” diyerek konuşmaya başlıyor.
KÜÇÜK'ÜN SEVDİĞİ ŞEMDİN SAKIK!
¥ Ben savaşırken Yalçın Küçük, “Rüzgara Tutulan Adam” başlıklı bir yazı kaleme alıp beni ha bire övmüştü; ama ne zaman “savaş bitti” deyip silahımı bıraktım, işte ondan sonra da saldırıda sınır tanımadı. Anlıyorum, belli ki savaşçı Kürtleri, daha doğrusu kendilerine askerlik yapan Kürtleri seviyorlarmış. “Halkım daha fazla zarar görmesin” diyen Kürtlerin ise üstünü çiziyorlar, gereğinin yapılması için İmralı ya da Kandil'e haber salıyorlar.
ALTAN VE ÇONGAR TİRAN'IN SÖZCÜSÜ
¥ Yıl 2009. Sosyalist Taraf gazetesi, İmralı'da sergilenen çirkinliklerin tek bir tanesini görmezken, Tiran'ın her söylemini manşette yayınlıyor, yetmeyince köşelerde değerlendirme konusu yapıyor. Her sayfanın diğer yüzünde ise PKK muhaliflerini itirafçı, işbirlikçi, kontra göstermeye büyük gayet gösteriyor. ‘Direnişçi' Öcalan'la ‘teslimiyetçi' muhalifler arasındaki çelişkiyi öne çıkarıyor; muhalifleri küçümserken Tiran'ı yüceltmeye çalışıyor. O hafta Tiran hangi muhalifine saldırmışsa, Taraf gazetesi de aynı çizgide hakaret içerikli eleştirilerini geliştiriyor... İlişkileri o kadar ileri boyut alıyor ki, bu gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ve yardımcısı Yasemin Çongar, Tiran tarafından sözcü ilan ediliyor; “Beni çok iyi temsil ediyorsunuz, ben bile sizin yaptığınız kadar kendimi anlatamadım” demeye getiriyor.
ZANA-TUĞLUK KARŞILAŞTIRMASI
Şemdin Sakık ayrıca “Kürt meselesini Erdoğan çözer” diyen Leyla Zana ile ona tepki gösteren Aysel Tuğluk'u da şöyle karşılaştırdı: “Zana Kürt milliyetçisi, Tuğluk milliyetsizdir. Zana muhafazakar, Tuğluk devrimcidir; hem de bir Atatürk devrimcisi. Zana Sünni, Tuğluk Alevidir. Zana din duyarlı, Tuğluk ateisttir. Zana Barzancı, Tuğluk Kemalisttir. Zana halkçı, Tuğluk laik elittendir. Zana Demokrat Parti'den, Tuğluk CHP'den siyaset dersi almıştır. Zana kendi yatağında, Tuğluk yabancılaştırıcı bir ortamda yetişmiştir. Daha genel bir ifadeyle Zana sağcı, Tuğluk solcudur.”
YENİ AKİT